Bir kum tanesiyle başlar incinin hikâyesi. Derviş de Rahmân’ın Rahm’et’inden çıkarır inci ol’an ilm’ini..
Hakikatte tasavvuf insanın tanrısal varlığını kabul etmektedir. İnsanın o tanrısal varlığını ortaya çıkarması için kendi içsel tarikini oluşturması gerekir. Bu da bir mürşid-i kâmilin yol göstericiliği/yönlendiriciliği ile olabilecek bir şeydir..
Her insanın tanrısal varlığı diğerinden farklıdır. Bir canda tezahür eden bir hâl başkasında da olmak zorunda değildir, aynı haller görülmemektedir. Bu nedenle bir beklenti oluşmamalıdır..
İns’an deniz dibindeki istiridyeler misalidir.
İstiridyenin inci üretebilmesi için Nisan yağmurları zamanı yağmur damlasını içine alabilmek için kabuğunu araladığı sırada içine kaçan bir kum tanesiyle başlar incinin hikâyesi..
İstiridyenin içi yumuşak olduğundan kum tanesi çok rahatsız edici olur. İstiridye kum tanesinden kurtulmak için Yaratıcının her canlıya bahşettiği savunma mekanizmalarından kendinde olanı çalıştırmaya başlar. Kum tanesinin yarattığı rahatsızlığı gidermek üzere salgı üretir. Bu salgı yavaş yavaş kum tanesinin üzerini kaplar. Neticede kum tanesi beyaz, parlak renkli inciye dönüşür.
İstiridye için bir şer oluşmuş ve içine kum girmiştir. Bu durum ona şer olarak tezahür etmiş olsa da orda incide bulunan O’nun onda gizlediği yaratım süreci devreye girerek işlemeye başlamış, şer gibi görünen şey yaratım mekanizmasını harekete geçirmiştir. Kum tanesinin üzeri yaratım sürecinde üretilen salgıyla kaplanmaya başlamasıyla şerr’in hayra çevrilme süreci başlamıştır. Uzunca bir zaman sonra ortaya çıkan ise parlak renkli, göz alıcı değerine paha biçilemeyecek bir incidir..
Tasavvufi tarikte gecenin karanlığındaki nur ile zuhur eden ledün Kendisine sunulan ilm’i inci misalidir..HŞY