İnsan (beşer), İns’an (Âdem) ol’an’dan beslenir..
O’na döndürülen hak’ikat’te beşeri tarafımız değildir, O’na döndürülen O’nun varlığıdır ki İns’an içinde sırlıdır.
O’nun Var’lığını işleyişi, sırrını açması ile vuku bulmaktadır. İşiten kul’ak semî olan O’nun varlığıdır. İnsanların çoğunun ağzından çıkanı bile duymadıkları bir toplumda, zahir kulağın dahi manayı “idrak” bakımından hiç bir faydasının olmadığı bilinmektedir.
O vakit insana bir İ’ns’an lazımdır.
Ne Mürşid ne de peygamberler bu beslenmeyi zahiren yaptıramazlar. Çünkü O’nların işittikleri zahir bir ses olmadığından, zahir kulaklara ilân edilecek bir varlıkları yoktur.
Kur’an’ın çoğu ayetleri “Ey iman edenler” ile başlar. Bu başlangıç “iman” ile O’na döndürülenlere hitabendir, işiten semî ol’an’ların ayetleridir.
Batıni işitme semî olan Allah’ın adıyla işitmedir. Resûl ol’an peygamberleri ve dahi evliya’ullah, kendi iç varlıklarıyla İ’ns’an boyutuna ulaştırılmış kendi kendilerine beslenmişlerdir..
Kendileri beşer yönüyle insan, Varlık’ları Kemalât bakımından İns’an olmuştur. Dışarıdan bir beslenme söz konusu bile değildir ki kulak işlevini kaybetmiş yerini semî olan Allah’ın adı almıştır.
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla “OKU” kelâmı, işitmek ol’an semî’nin kudretiyledir..
Bir’birine yönelen can’larda kulaktan fazlası olmalıdır. Bu olmadığı için canlar arası yöneliş olmamaktadır. Zahir kulak askıya asılmalı, sanki Mürşid’imiz aşk-ı muhabbet eyliyor gibi iç’ten din’lemeliyiz.
Muhabbet bağının kurulmayışının bir nedeni de zahir ile batını karıştırıyor olmamızdan kaynaklanır.
Can’lar muhabbetinde fakr, işini gücünü, eşini çocuğunu, aldığını sattığını, giydiğini çıkardığını, gittiğini geldiğini merak etmek değil hiç zerre ilgilenmemeliyiz (63/9), Cenâb-ı Hakk’ı öncelemeliyiz..
Tarik-i Can olsun olmasın, girdiğiniz ortama bakın, eğer ki kulağa hitap varsa arkanıza bile bakmadan kaçın, bu dergâh (gönül) içinde geçerlidir.
O’ muhabbetine sırtını dönüyorsa, siz de zahir sohbete sırtınızı dönün.
Saf’ın alâsı budur, safını belli etmek, saf’a girmeyenlere uymamaktır.
Özellikle dergâhlar “kimse kırılmasın” kapısı değildir.
Kırılmak üzere o kapıya gidilir. Maalesef ki onların sayıları hep çok fazla olmuştur, bizlerin yardımcısı da Hakk c.c Hû’dur..
Canlarla muhabbette zahir kulak açık olmalıdır ki muhabbet içeriye aksın, yazılı muhabbet ise dilden daha etkilidir. Muhammed s.a.v muhabbetini yazdırarak anlatırdı, bir’ine yazdırırdı.
Özel kalemi olmak yazanı içine çeker, dil ile konuşmada muhabbete harf giydirilir, harfin şekillerine ve her yöne esneyen anlamlarına takılmak dinlemeyi güçleştirir.
Mürşid varlığı “yazdıklarımla muhabbet bağı kurun” diyor.
Çünkü muhabbet ile yazmak kendi iç varlığının yönlendirmesine talip olmaktır, idrak ile bağlantı kur’an’lar varlığını kazanır..
Bas’ir bir frekans ayarıdır. Mürşid bu ayarın ustasıdır, O’nun (Mürşid) elinin dokunması doğru ayarı bulmasıdır. Bağlantı kurulduğunda semî ortaya çıkacaktır..Ve her melodinin “insanın” bas “nota” ayarı farklıdır..
Her can bir’bir’ine bağ kurmalı ki manevi beslenme silsilesi tarik-i vücud eylensin. Bir’bir’imizden kopmak O’nun ipinden ayrılmak demektir ki idrak/uyandırılma sağlansın..HŞY