Soçi’de dün “Suriye Halkının Özgürlüğü” zirvesi toplandı. PYD katılacak mı, katılmayacak mı tartışmalarına son nokta zaten konmuştu, PYD toplantıya davet edilmedi. Türkiye’den de Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Büyükelçi Sedat Önal başkanlığında yaklaşık 250 kişilik bir heyet, muhaliflerin garantörü olarak katıldı.
Muhalifler toplantıda yokladı. Rejim bayrakları ve simgelerine tepki gösteren muhalifler, ülkeye girmeyerek temsil haklarını Türkiye’ye devrettiler.
Masada birçok konu vardı tabi. Türkmen meselesi, Kürtlerin durumu gibi. Türkmenler, hukuki ayrımcılık talep ederlerken Suriye’nin toprak bütünlüğü için ellerinden geleni de yapacaklarını beyan ettiler.
Bizim için tabi ki önemli olan Suriye’nin toprak bütünlüğü. Soçi zirvesinin sonuç bildirgesinde de bu açıkça yazılmış. Ülkeyi bir arada tutmak için de bir anayasa komitesi kuruluyor. Bu komitede olması gerektiği gibi Suriye halkı olacak. Yani komitede rejim, muhalefet, Suriye uzmanları, bağımsızlar, aşiret liderleri ve kadınlar olacak. BM ise denetçi konumunda. Katılımcılardan da en kısa zamanda çatışmaları bitirmeleri istenmiş. Kısa vadede bu mümkün mü bilemeyiz. Çünkü mevcut iktidar, hala sivilleri katletmeye devam etmekte. Doğu Guta’nın, Halep’in durumu ortada.
Soçi sonrası dileriz ki görüşmeler olumlu geçer ve Suriye, toprak bütünlüğü korunarak, sınırlarında terör oluşumlarına müsaade etmeyerek ve kendi halkına zarar vermeyerek rahat bir şekilde yeni rejimini oluşturur.
Bu arada çok enteresan bir şey daha söylemek istiyorum müsaadenizle. Bir İran Dışişleri yetkilisi Suriye’de kendilerinin kaybettiğini, Türkiye’nin kazandığını söylemiş. Allah aşkınıza böyle bir mantık olur mu? Ankara, Afrin harekatını ne Washington’dan ne de Moskova’dan icazet alarak yapmıştır. Uluslararası kurallar çerçevesinde bilgi vermiştir. Bilgi vermek, icazet almakla ya da koordineli olmakla farklı şeylerdir.
İran DEAŞ’a karşı üstün olmuş olabilir. Afrin Operasyonu, sadece ve sadece Türkiye’nin sınır güvenliğiyle alakalıdır. Bizim ne Suriye topraklarında ne de Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olmada gözümüz yoktur. Bunu er geç herkes anlayacaktır.