Kevn, oluş halinde, meydana gelen Varlık’tır. Kün (ol) emriyle alemi yaratan Cenab-ı Azimüşan, Kevn’den aleme Halık Varlığı ile nüzul eder. Alemde Kevni müşahade ederek kendinde oluşu tamamlayan ve alemi kendinde toplayan insan, kevn-i cami’dir. Varlığın Bir’liğinin sirayet ettiği varlık olan insan, kevn-i cami’liği ile insan-ı kamil’dir. Kün emrindeki oluş halinde tamamlanarak yani tamamlanma haliyle ‘Kul’dur ki yeryüzünde Hal’ife olandır. Hal’inden hâller devşiren ve haliyle ölümü hatmedip ölümden kevn ile vâr olandır. Kevn ve bevn’i cem eyleyen ve üzerine giyendir insan-ı kâmil…
İnsan bedenlerek bu aleme indirildiğinde aslında yaratılmadı. Aleme indirildi. Yaratma halinin başlangıcı bu aleme inişi ile vuku bulmadı. Yani eşrefliği ile donatılmadı ancak eşrefliğine tarik edecek kabiliyet, yeti bahşedildi. Insanın mahluk seviyesinde indiğinde bu dünyada eşrefliğine doğru yaratılma hali devam etmektedir. Tabi bu kabiliyeti geliştirmesi, kendinden Kendi’ne aşikâr etmesi iştiyakine bağlıdır. Kevni iştiyak yani bir arayış, merak hali ile aşk edebilir. Ben neyim, ben kimim? arayışı bir nevi anlamlandırma gayretidir. Mahluk seviyesinde olmadığını, mahlukluktan ibaret olmadığını idrak ediş ve aslına doğru bir iştiyak halinin vuku bulması gerekir. Bu iştiyak bir arayışa, buna mahlukluğu reddedişte diyebiliriz, bir tefekküre yönlendirir.
Tefekkür yani aklederek hareket halinde olma kevni keşfedişte camiliği vücud ettirir. Cümle manayı yani alemde sırlanan her bir sırrı kendinde cem etmesi, idrak ederek farketmesi ve kendi’ni bulmasına yönlendirir. Kendini bulma halinde mahlukluk seviyesinden ki bu alemdeki cümle yaratılanla aynı seviye ve bir oluşu da ifade eder, bütünleştikçe bir yokluğa çeker. Aslında bu yokluk, aynîleşmedir. Kendinin alem ile aynı yani bir oluşu, farklılık ya da üstünlüğünün olmayışını idraktir. Bu idrakteki küçülme bir nevi bir’lenme, kevn ile bir’lenmedir ki bu kevn-i cami’yi mevcuda getirir. Yani insanın mahlukluktan eşrefliğiyle müşerref olması eşref-i mahlukat seviyesine yücelmesidir. Bu oluş ya da bu makam tasavvufta insan-ı kamil’lik olarak isimlendirilir.
İnsan-ı Kâmil, yoklukta varlığı kesbeden, Varlık’tan işleyen ve hareket eden vahdet-i vücud edendir. Insanın bu hali aslında Ademliğini biliştir. Meleklerin ve cümle yaratılanın secde ettiği Ademi kendinde âyân etmesidir, bu mertebeden mevcudiyet kazanmasıdır. Eşrefliği ile yücelmiş bir halife olarak Allah’ı yansıtan, araya maddeyi koymadan işleyendir. Aradan her şeyi çıkarmış olandır.
Nitekim Ademliğe seyir aslına rücu’yu da ifade eder. Adem’in dünyaya indirilmesi ve tekrar Rahimiyet ile Rahman’dan doğuşu asl’ına rücu edişidir. Öyleyse Âdem, Rabbanilik mertebesinde Adem iken eşrefliğinden mahluk seviyesine indirildi ve mahluk seviyesinde iken eşrefliğine kavuşması için kabiliyet ve yetinin iç aleminde mevcut olarak madde alemine nüzul ettirildi ve aslına seyr-u süluk etti, diyebiliriz. Bu nokta bize bir taraftan da Allah’ın rahmetinin ne kadar yüce oluşunu da izhar ediyor. Merhametinin sonsuzluğunda her an bir müjde ile seslenebileceğini de vaat etmiş oluyor. Ki bu vaadin gerçekleştirmesini yine senin ilk vaadini gerçekleştirmene bağ’lı kılıyor.
Neydi o ilk vaat?
Eleste bi rabbiküm?
Âlâ enfusihim elestu birabbikum kâlû belâ ve şehidnâ
“Beli, kâlimiz ile tasdik ettiğimiz ân’dan(kalü bela), şahit olup ikrar edeceğimize, şehitliğimizle sana kurb’an olacağımız, Sana tekrar rücu edeceğimizi taahhüt ederek tüm bu an dilimlerinde yani evel, ahir, zahir ve bâtın’da Sen bizim Rabbimizsin” dediğimiz önce kâl ile tasdikimiz ve sonra hâl ile Rabb’e(asl olana) rücu edeceğimize vaadimiz(biatımız)dir.
Cenab-ı Hakk, biatımıza sadık, eşrefliğine kavuşmuş kullarından bizi kevm-i camisi eylesin.
Rahman ve Rahim olan Allah’a hamd olsun, edeb-i aşk ile Hu… 🌳🕊️🌳
hatalar, yapmaciklık, özentilik, yarım yamalak öğrendiklerini hüner zannedip sergileme hastalıklarıyla dolu bir yazı. Nasıl bir kafanın ve kalbin ürünü anlayın. Bu konularda yazmak kimlere kalmış. İlmi de ayaga düsürdüler.