Aşk kolay mıdır?
Aşk bir meydan, meydan bir muamma mı ki aşk’ı bu kadar kolay zannederiz. Varsaydığımız, öngördüğümüz ve zannettiğimiz ne varsa hep onları aşk saydık, hâlâ saymaktayız. Bir nefs ve heva kokan sinsi telaşların peşinden hemen gidip adına sevgi dahi diyemeyeceğimiz şeylerin adına aşk demedik mi?
Her yerde göğsümüzü gere gere, “ben aşığım” dedik ya hatta yetmedi, bağırmadık mı?
İlan ettik ve dahi zahiri batın sandık da dost varlığa bildirdik..
“Allah’ım, Seni çok seviyorum..”
Aşk kolay mıdır?..
Gözlerimiz hep dışarıda, devamlı başkalarını düşündük, bir yanlış görebilir miyim sevdasıyla gözlemledik, araştırdık, yoğunlaştık ve dahi işimizi buna adadık..
Yanlış görmek istedik, hataları aradık, hep dışarılarda oyalandık, başkalarını eleştirdik, yanlışları örtmedik, hatalarını hep yüzlerine vurduk ve hemen hiç vakit kaybetmeden dedikodu ettik, varlığımızdan hicap etmedik..
Aşk kolay mıdır?..
Başkalarının yanlışlarına taktığımız aklımızı ve gözlerimizin bakışlarını hiç kendimize çevirmedik, kendimizin var olduğuna odaklanmadık, sadece var olduğumuzu hissetmeye çalışmadık, bir türlü o başkalarından kendi vücudumuza içsel yolu (tariki) bulamadık..
Saltanatlar kurmaya kalktık, onun saltanatı, bunun saltanatı, bizim saltanatımız, onların saltanatı, farazi saltanatlar var saydık..
Aşk kolay mıdır?..
“İçine doğmak” diye bir tabir yarattık. Hiç her hangi bir hakikatin içine doğulur mu, hiç düşünmedik! Doğmak bir süreçtir. İki unsurun birleşip birlikte yoğrulması, çoğalması ve çokluktan vücuda ermesi ve bir Rahîm’den meydân’a gelmesi gerekirdi. İki unsurun biraraya gelmediği sözde meydanlar yarattık ve o sözde meydanlarda yürümeye kalktık..
Hâlbuki hiç Er bulunmayan bir meydan’dan Er çıkmak mümkün müdür?
Aşk kolay mıdır?.. Hiç düşünmedik. Sadece dışsal bir tarikat ismi ile biat almanın “sözde kurtuluş” sevdasına aldandık..
Tüm idealimiz bir şeyhe intisap edip biat almaktı. “Ha şimdi verdi, ha bu defa verdi, ha bir başka zamana kaldı, şimdi vermeyecek mi, ne zaman verecek?” Diye biatı ilahlaştırdık..
Biat almayı bir hayat-memat meselesi haline getirdik, yüceliğin idrakına yönelmeden, kurtuluş diledik, biatı alınca kurtulacağız zannettik.
Neyden kurtuluş!..
Dünya hayatından mı? Kurtuluşun tabiri hiç yapılmadı..Neydi ki kurtuluş?
Aşk kolay mıdır?..
Neydi kurtuluş ve neden kurtuluş! İnsan neyden kurtulur ki, kurtuluş tabiri, bir çok kimsenin hayatını kararttı, bir neslin idrakini kapattı, yolu daralttı, içi kararttı. İç diye bir şey bırakmadı..
Biat ile her şeyi durdurdu, biat cepte, mürşid uzakta, Ben kurtuluşta. Ne âlâ yol..Ne hâle getirildi. Bir sığ düşüncenin kollarına itildi, anlatanlar olmadı, görenek tutmadı. Aşkı muhabbetle anlatanlar dinlenmedi. Anlatanların yürüyüşlerine yön verilmeye kalkındı..
Saltanata tac, kibre hırka, benliğe post kurulmaya çalışıldı..
Bak Niyazi’ye, Yunus’a, bak hakiki Hakk dostlarına, cennet ile cehennem ile ilgilenmedi, hep ilâhi Aşk dilendi, Kendi Aşk’larını dinlendirdi, içsel varlıklarını tevhid eyledi, tasavvufi mananın ilâhi aşk habercisi olarak vücud eylendi..
Aşk kolay mıdır?..
Halbuki her daim ilim geldi, ilâhi ruhaniyet uyandı ve dost bir gönlün merhametinden damla damla gözyaşı aktı da o gözyaşı hiç dinmedi..
Hakk geldi, aşkı muhabbetle, içsel varlığın dillenmesiyle batıl gitti, kesret gitti, vahdet geldi..
Dost, dost olmayı önce ilm’etti, sonra ayn’eyledi sonra da Hakk eyledi…
Yakine geldi, salih oldu, sıdk oldu, halvet eyledi, duvak kalktı, sır eyledi. Mahreminden Rahîm’iyet devşirdi. Rahmân Rahîm oldu, hafid, rafi oldu, dost mucipe sığındı, hakim’e sığındı, dost Âliy’ül Âlâ’ya sığındı..
Aşk kolay mıdır?..
Er meydanda gerektir, meydan kolay mıdır?..
An’da milyonlarca kılıç çekilir kınılarından, hiç kılıç darbesi almadan ilerlemek kolay mıdır?..
Meydanı sen başı-boş mu sandın. Bir ayağını kaldırdığın vakit diğerini nereye basacağını bilmezsen sayısızca kılıç boynunu kesmek için beklemekte. İlerlemeyi, içsel tarik eylemeyi sen kolay mı sandın?..
Kimisine hikâye sözler, kimisine macera, kimisine masal, kimisine ise misal..
Misal almak lazımdır. Misal nasıl alınır? Peşinen hiç bir şey bilmediğini kabul etmekle..ama biz çok şey biliriz ve bildiklerimizden hiç vazgeçmeyiz..
Her hafta başlarken haftada düzenli bir kez aramayı, iyi haftalar dilemeyi ve masivamızla ilgili işlerde destur almayı yolda yürüme zannettik. Bunları düzenli yapıyorsak kendimizi dosta yakın zannettik. Daha da vahimi mürşid varlığını kendimize yakın zannettik. Selamımıza mukabele edişini kendimize garanti saydık ve “dokunmasın benim masivama ama karışsın benim maneviyatıma.” Dedik. İyi de maneviyatımız masivamızın, zahirimizin düzenlenmesiyle düzelecekti, içsel Hakk nizamı istenecekti, bunu hiç düşünmedik..
Simülasyon bir yol var ettik. Tamamen nefsimize adapte etmeye çalıştık ama ruhlar üflendi bir kere, ilim yolunu buldu ve dostun gözyaşına dayanamadı, dost gözyaşından doğdu. Dost acziyetinden doğdu. Dost kul oldu. Abd oldu. Abdiyetini hiç unutmadı, hep eksik gördü kendini, hep “yapamadım”, dedi, “beni af et Rabbim”, dedi, “ben hizmet edemedim, ben yapamadım”..dedi ve hiçliğini, yokluğunu acziyetinde budu..
Şimdi sormak istiyor insan!..
Aşk kolay mıdır?..
Dost dahi yürüyor, sen yürümeden menzillere ulaşabileceğini mi sanıyorsun..
Yüklerinin ağırlığından yürüyemediğinin farkına dahi varamıyorsun. Kendini yolunda yürüyor zannediyorsun..
Aşk kolay mıdır?..
Aşk Cenab-ı Hakk’ın kıskanç olduğunu iliklerine kadar hissetmektir..
O’nun kıskançlığının beşer vasıflarla bir alakası yoktur. O’nun kıskançlığı yakar..
Bilirsin ki, ben bir hiçim. Bende bir şey yok. Her şey O’..
Fakat yana yana bilirsin, önce söz verirsin, Sen’inle yürüyeceğim, Sen’inle bileceğim, Sen’inle öğreneceğim..
Ey Hakk Dost’um, Allah’ın hakikatini bana öğret. Senin varlığın ne dersen onu yapacağım.
Sonra teslim olursun. Söylediklerine kayıtsız ve şartsız ve de şeksiz uyacağım, halis bir niyetle bakacaksın etrafındaki her şeye, cümle yaratılışa bir gözle bakacaksın, herkesi, herşeyi sende toplayacaksın, bir’leyeceksin ve kimseyi ayrı görmeyeceksin. Allah’ın azametinin heybeti karşısında acziyetini hissedeceksin iliklerine kadar, varlığına hayr’et edeceksin ve o acziyette fena bulacaksın. Yoklukta ve hiçlikte pişeceksin, senin için yaratılan bağımlılıklarından bir bir geçeceksin. Allah ile arana konulabilecek olan bütün unsurlar bu yolculukta bir bir önüne konulur, her biriyle sınanırsın. Çünkü Allah Azimüşan emin olmayı diler, güvenmek ister ki sırlarını açacak. Mürşid senin içini dışına çıkarabilmek için, demirin kızgın ateşle şekile girdiği gibi, seni ateşle imtihan eder. Dert verir, sıkıntı verir. Başka nasıl tanıtabilir ki kendi içini sana. Ne gibi zaaflarının olduğunu o zaafların uzantıları olan “şeyler” elinden alınmadan bilemezsin. Bir alış-veriş ilişkisi başlar mürşid ile mürid olma isteği arasında. Bu ilişkide en başlarda veren hep mürittir. Vermek..vermek. Biz verdikçe mürşit bir taraftan bizi dolduracak, telkin ile ama vermek şart.
İşte çoğu kez bu ilk vermelerde takılı kalırız. Hemen mantık hesapları yapar, muhakeme yanılgısına takılır ve elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibi feryat ederiz ya da sızlanırız. Bir de vazifelerimizi, zikrimizi yerine getirmiyorsak vay bizim hâlimize..
Aşk kolay mıdır?..
Bu bir ‘mahv’ ve ‘İspat’ süreci. İspat için mahv şarttır. Mahv ise külliyen yok olmaktır. Kökten temizlik.
Karşı çıkmamız, telkin ile kabaran kirlerimizin çiğ ve hareketlenmiş bir şekilde içimizde kalmasına sebep olur..
Oysa ki kabaran kirler, tencere ters çevrilmeden içinden dışarı akmaz. Kabımızı ters çevirme işi, temizlenmedir. Buralarda direnmek kişi için bir sükutu hayaldir. Çünkü o kabımıza sımsıkı tutunur, kendimizi bir kaptan ibaret zannederiz..
Oysa, surete aldanma sen, siretimdir madenim, idrakı olmalı..
Aşk kolay mıdır?..
Ben seviyorum, değildir maksat, bırak dilin değil, gönlün konuşsun ilâhi Aşk’ınla..
Ben yokum, sadece SEN varsın, düşünceden gönlüne O’ irade (el-mürid) eylesin..