Tarik-i Aliye içinde yürüdüğümüz istikametin başlangıcı daim düşünce olmuştur. Çünkü düşünce halka dönük, zahire açık olan var’oluştur.
İlk adımın kıyamı düşünce içindedir.
İlk saf burada oluşturulmaktadır.
İlk sûr ile ölüm uykusundan uyanmaya buradan başlanılmaktadır. Ölüm uykusunda olduğumuzu düşüncedeki uyanış ile hissetmeye başlar tâ ki gönülde canlılık bulana dek yarı uyku kıvamında dolaşırız. Bunun içindir ki düşüncede gitgel olmamalıdır. Çünkü düşüncede tarik İlk adımdır. Buradaki gitgel yerinde saymaktır.
Dışına taşıp zahir olan Varlık, yine dönüşün başlangıcını en dıştan tezahür ettirmektedir, düşünceden..
“İnsan bir düşüncenin eseridir” sözü, hem beşeriyetimize atıf, hem Kemâlat noktasına vurgudur.
Döngü yani akış, beşeri düşünce ile başlayıp yine Kemâlat’ın çıkış noktası olan bilinç’le eşleşmektedir.
Düşüncenin Kemâlata ermesi bilinç’li düşünce hâline bürünmesidir. Bu bilinç akışı ise son’daki ruh-i Aşk’ın emmaresidir.
Yani her daim sondan başa dönüş vardır.
Dünya âlemine gelmek beşer için son’uç’tur ve en başa ruh’a tarik eylemektedir.
Kemâlat’ın miraç eylemesi de Muhammedî varlığın tamama erdirilmesidir. Tamam noktasından akış yine diğer son’uca intikal etmektedir. Dikey ve düşey düzlem arasında yatayda genişlemektedir. Bu noktanın çıkışı Allah’ın varlığının sergilenmesidir.
Ruh-i tarik bu git-gel arasında vücud eylemektedir. Muhammedî varlığın “İslamiyet” üzerinden yeryüzünde çok kısa zamanda yayılması, dikey ve düşey düzlemininin yatayda genişliyor olmasıdır. Bu O’nun matematiğinin formülü ve nizamı hükmüdür. Sebep budur ki içinde bulunduğumuz tarik ölümsüz değil sonsuzluktur..
İçerideki dönüşüm muazzam bir döngüdür.
Peygamberler, Evliyaullah ve Kemâlata ulaşabilmiş OL’an’ları düşünelim! Her bir’inin düşünceden tarike giriş yolları yıllarını almıştır.
Muhammedî varlığın düşünsel yaşantısı en büyük örnek ve kanıttır.
Düşünceyi saflaştırıp gönül varlığına akması 40. yaşına yaklaşırken vuku bulmuştur.
40 yıl gibi bir zam’an sonunda düşünceyi saf-ı pak hâle büründürmüştür ve bunu Mekke gibi bir yerde yapabilmiştir.
Cahiliye dönemi içinde putperestliğin kalbinde düşünce kıyamını sergilemişti
40.yılı itibariyle Hira’ya çekildi dendi, yani gönül varlığında rücu eylemeye başladı. Bunun adını da teffekür olarak adlandırdı, “düşünce ve gönlün bir’leşimi”..
Yani varlığın tariki açıldı. Aynı kıyam burada da şarttı, rivayetlere göre 2 yıl Hira’da kaldı, esas üstüne basmak istediğimiz konu ne Muhammedin yaşı ne kaç yıl Hira’da kaldığıdır.
Mesele tarikin başlangıç noktasını düşünceye atfetmektir ve illaki Muhammedi tariki takip etmektir.
Şimdi bizler düşüncemizde safımızı belirlemeden ve düşünceyi saflaştırmadan tarike girmiş olabilir miyiz?
Mesele bilmek, bilerek girmek değildir.
Gör de gir’den kastımız bu da değildir.
Mürşid varlığı muhabbetini ve hâlini maksat görmektir. O’nun varlığının düşüncedeki çekimine teslim olmaktır.
Düşünce teslim olmadan tarikte bir adım dahi atılmamıştır.
Kimi can’lar şöyle düşünüyor olabilir!
Bu içsel halleri yaşamıyorum, nasıl HŞY sözleri paylaşır birde üstüne düşüncelerimi yazabilirim?
Bizde diyoruz ki; düşünmediğimiz için yaşayamıyoruz. Kati ve kesin ve mutlak insan düşüncesini yaşamaktadır. Hep bu çok basit örneği vermek istiyoruz, susadık şu içeceğiz fakat biz bunu düşünmez isek o suyu içemeyiz. Aslında her şey bu kadar basit ve bu denli zor..
Düşün, düşünceni yansıt, sonra hâlleş..