EyvAllah, niyetin pusulasını Allah’a yöneltmektir..
Niyet her ibadetin başlangıcıdır, niyet edilmeden kalkıp su bile içemeyiz, bu bakımdan eyleme geçtiğimiz her hareket ibadet niteliğindedir.
2/43 “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve rukû edenlerle beraber siz de rukû edin”.
Dosdoğru namazdan kasıt nedir?
Allah yaratmış olduğu bedenin (şeklin) dosdoğru oluşundan beşeri sorumlu tutmasa gerek eğer ki öyle olsaydı bir çok fiziksel özre sahip olan bedenler Allah’tan muaf tutulmuş olurdu.
Burada kast edilen niyetimizin doğruluğudur. Şekli namaz eda ederken yapılan hareketlerin manası ve içeriği hikmet sahibi Veli bir kul tarafından keşfedilmiş olsa gerek.
Aynı ayet içinde zekatı ve rukûyu vurgulaması da ayrı bir manadır.
Başa niyeti tutturan düşüncemiz aslında yönelişine içsel başlamaktadır. Ellerimizi aşağıdan yukarıya doğru kaldırıp elimizin tersiyle kulaklarımızı dünyanın duyusuna kapatmak yüce bir bilincin şeklen verdiği mesajdır.
Yönelişe niyet ettik lakin yöneliş bir düşünce ile başlıyorsa düşünceyi ne ile meşgul etmek gerekmektedir? Düşünce hayal etmeden oluşmaz, bu sebeple rab’ıta devreye girer. Rabıtada Dost edindiğimiz Cemâl hayal edilmeden düşünce dosdoğru doğrulmaz, bu da zahir gözümüze perde indirmektir.
Dikkat edersek halâ şekli namaz başlamadı daha düşünceyi dosdoğru denilen yola iletme çabasındayız, Dost’u rabıtaya iliştirmeden kıldığımız namazın içine girmiş sayılmıyoruz.
“Her suret asl’ına bağlıdır değil de asl’ı surete bağlıdır” dersek, Allah’ın varlığından suretlere yani İ’nsan’a rabıtalı olduğu ortaya çıkar, dolayısıyla O’ Sen’e rab’ıta ve ilişiklik kur’an Hakk’tır. Rabıtayı kendimizden kendimize oluşturmak bağlantı yoluyla şarttır. Bu bağlantı yine bir Kâmil İ’nsan Mürşid varlığıdır.
3/51 “Gerçekten Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O’na ibadet edin. Dosdoğru olan yol işte budur.”
Düşüncede niyet ettik, kulağımızı gözümüzü rabıtaya iliştirdik ve ellerimizi sağ el üstte kalacak şekilde göğsümüzde üst üste bitiştirdik. Bu şeklin manası biat’ın içine giriş ve tarikin başlangıcıdır, Mürşid’imiz ile sağ ellerimizi birleştirmiş ve ahdimizi dil ile ikrar etmiştik. Şimdi gönlü ikrar ile niyetten düşünceye, düşünceden gönüle seyir vakti.
Mürşid’imin eli gönlümü kavradı hareketinin manası şudur ki;
Artık düşünceyi aşıp kalbî tasdik dediğimiz inanç noktasına hareketliliktir.
Bu noktada düşünce derinleşir, teffekürü oluşturur, samimi rabıta ve sadakat gönle giriş anahtarıdır, içten içe dinginlik ve huşu sarar, oluşan sessizlikte başbaşa kalınan Mürşid varlığından ayrı bir hâl değildir.
Mürşid’in bildiklerini akıtması başlamıştır. Mürşid hem yönlendiren olmakla beraber yöneldiğimiz Rabb varlığımızın da içini açtırmaktadır.
İçindeki Rabb varlığına gark olan Mürşid’in sureti olur ve Mürşid varlığı ile aynı istikameti mutlak tutturmuş olur..
İşte rukû hali Mürşid’in huzurunda vücud bulmaktadır yani namaza başlama ve rukûya ermedeki o vakitte Mürşid’imiz ile buluşmuş olmamız gerekmektedir.
Rukû Rabb varlığımıza duyduğumuz saygı ve edep olmuş, varlığın düşüncemizi kontrol altına aldığı hadisedir.
Zekâtın başlangıcı burasıdır, varlığın sunduğu o içsel kalbi doğrulamayı tekrar düşünceye sevk edip muhabbet ile ikrarı ikramdır.
Zekâtın manası ikramdan başka bir şey değildir, sunulanı sunmak Rabbanidir.
2/45 “Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin. Doğrusu namaz çok ağır ve çetin bir iştir. Ancak o, Allah’a duyduğu derin saygıdan kalbi ürperenlere ağır gelmez.”
“Sabır ve yöneliş ile Allah’tan yardım dileyin”
Sabrı hepimiz sanki dış etkenlere karşı takındığımız Rabbani bir oluş gibi sergileriz. Halbuki bu ayet dosdoğru tarikin çok ağır ve çetin oluşuna sabır gerektirdiğinin işaretini vermektedir.
Yönelişin içindeki zorluklar katiyen zahiri değil, batıni hâllerin getirdiği beşeriyetten kulluğa geçişteki hâllerimizdir.
Beşerin kimyasını kulluk şuuruna eriştirmek hak’ikat’ten çetin bir iştir.
Bu misal Allah’ın kulunu yaratma evresidir.
Ancak ve ancak Allah’a hissettiğimiz derin yani yüce saygı ve edepten gönlü ürperenlere ağır gelmez denmektedir.
Allah O’na yönelenlerin her hâlini kolay eylemektedir.
Hani zahiren deriz ya kalbimi çaldın artık sen ne derse o olur. Tıpkı kulun gönlünü Rabbine yani Hakk’a teslim etmesidir, artık gönül ne istese fermanı emirdir.
Şekli ritüelin son aşaması “SECDE”, orası artık Lâ İlahe İllallah evresidir.
Yönelişin, tam teslimiyetin mükafatı mirac-ı secdedir. Beşeriyetini en aşağıya çeken en yükseğe erişendir.
Vücudun baş bölgesini toprağa vardırmak yokluğun nişanesidir. Yoksa önünde eğildiğimiz, gördüğümüz bir Allah vechi yoktur, herşey içerideki bildirinin vücuda olan etkisidir, bir nevi maddeyi yok edip bilinçte dirilmektir.
Burası muhabbete sığmayan iradenin hakimiyetindedir.
Bu noktanın zekâtı (Kendinden verme) muhatabı olana verilir, sırra giren gizlenir, aşikar olan bilinmeyendir, netice tevhidin, tevhide erenler’indir.
Namazda aklımıza gelen tüm şekilleri silelim, yerlerini bu manâ ile dolduralım, geriye kalan düşünce ve rabıta, gönül ilişiği ve ruh-i ilâhi Aşk olacaktır..HŞY