10 Ekim 681..
Hüseyn-i Kerbelâ’nın Şehadeti
Sen kıyama kalkınca,
Hüseyin büyüyor içinde.
Kan damlıyor yüreklerden
Büyüyor Kerbela kadar,
Büyüyor vuslat kadar.
Akşamın rüzgârı yalasa da solgun yüzleri,
Yetmiyor soğutmaya yürekleri,
Aşk yakmış ya bir kere gönülleri,
Külle kavuşunca soğur ancak zerreleri.
Kanla yazıldı yeryüzüne hak,
O gün bu gündür âşık hep firak,
Gözyaşı şükürden ya Hüseyn-i Kerbelâ.
Gözyaşı şükürden ya Şehid- i Kerbelâ.
Kerbelâ Vakası olarak anılan hadisenin ve Hz. Hüseyn’in şehadetinin sene-i devriyesi.
İnsanlık tarihinin en elim hadiselerinin başında gelir Kerbelâ. Hüzünlenir kalpler, gözler ıslanır hararetten.
İnsanın elleriyle işlediği işler yüzünden yaşadıklarına ve yaşattıklarına yürekler burkulur.
O’ndan geldik. Önce mevcud olduk topraktan sonra vücud bulmak var ruh-i aşktan. Şuurlu bir haldir vücud bulma, bunun için tarik eylemek gerek Muhammedî Nûr’un idrâki ile. Bunun için kurgulanmış idi yaşamda sahne.
Nice mücadeleler verir insanoğlu Muhammedî şuura ermek için. Zira gözüyle gördüğü, kulağıyla işittiği her şey onu besler. Ama bu besleme dünyevi hazlar ile olur ise olur kişiye kalın kalın perde. Perdeleri kaldırmadan, anlayışın önündeki engelleri aşmadan o ilâhî bilince mümkün değildir erişmek. Perdeler yırtılır, anlayışlar kırılır da bunun için cehd etmek gerekir, kıyam gerekir. Kıyam Hüseynî duruş, cesaret, idrak gerekir. Muhammedî bilinci idrak ile yükümlü oldu nice peygamber, veliler ve ümmetleri. Erenler “eren” oldu.
Hiç bir şey geçmişte kalmadı, geçmedi, bitmedi, gitmedi.. Ân itibarıyla düşündüğümüzde ise Hüseynî duruşu tam bir mürşit rabıtası olarak görek gerekir.
Hiç bir şeyin kişiyi meşgul edemeyeceği, dünyevî zevklerin ve tadların O’nun aşkından alıkoyamayacağı, hiç bir varlığın üzerinde söz sahibi olamayacağı, hiç bir şeyin kendisini korkutmayıp mutlu edemeyeceği, perde olup oyalayamayacağı tam bir mürşit rabıtası..
Bu anlayışın karşısında duracak tüm anlayışlara sırt dönecek, yerle bir edecek ve uğrunda can vererek can alabilecek Muhammedî anlayış içinde durmadan yürüyebilecek.