Tevhid birlik demekse ikilik ortadan kalkmalı. Teklik demekse çift’lik ortadan kalkmalı. Aslında ortadan kalkması derken kastettiğimiz; İki yere düşecek, bir göğe yükselecek. Çift’ler aşağıda, teklik yukarda olmalı. Bu aynı zamanda kulun ve Hakk’ın konumunu bildirmek açısından belirleyicidir. Kibir; tüm benliğimle varım demek, ben diyen de yokum diyemez. Yokluğunu kabul etmeyen, var olduğunu iddia edeceğinden hakikaten şirk oluyor; ‘Sen varsın’a karşı ‘Ben’ de varım diyerek adeta amansız bir meydan okuma, düello olmakta. Bu şekilde Hakk’ı karşımıza almış oluyoruz. İşte bu durum, kulluğumuzu yani haddimizi bilmeyiştir ve en acısı da Hakk’ımızı da bilmeyişimizdir yani O’nun yüceliği, varlığının idraksizliğindeyiz. Çünkü sözde, zahirde değil, özünde- batında O’nun varlığını kabul etmek iman getirir. Demek ki kibir- benlikten öyle anlaşılıyor ki iman olmadığı gibi inanç da yok, çünkü sadece dille olan bir inanç sahtedir. Bu, inancın dışarda kalınca ne hale geldiğini gösteren çok ibretlik bir durumdur.
Gün içindeki zikirlerini hakkıyla içine çeken bir can, akşamın zikrine vakıf olur. La ilahe illAllah zikrinin akşam olması boşuna değil, aksine çok manidar. Şöyle ki; gündüz zikirleri, la ilahe illAllah’ın mahiyetini kavramak için bir hazırlık sürecidir. Zikirlerin içine girince yani hayatımıza sindirdiğimizde görüyoruz ki Hakk’ın emir ve yasakları doğrultusunda günü geçirmişiz. Bu şu demektir; bir işi yaparken, bir kelam ederken kendimi öncelememişim, nefsimce tepki vermemişim, Hakk ne dedi, ne yapmamı istedi önce buna baktım, Allah’ın sözüne değer verdim, önemsediğim ben değil Rabbim. Buradaki en büyük güzellik fırsatı; Hakk’ı bilmem sadece kendim için değil ayrıca karşı tarafla olan etkileşimden kaynaklı Hakk’ın bilinmesi, kendini bildirmesi söz konusu. Tüm gün bu idrak oluşumu tamamlanınca gece, bize şu cümleyi rahatlıkla kurdurtur diye düşünüyorum; Ben yokum, yoktum, Sen varsın, Sen vardın. Yani ben olan da Sendin. Sen’in tekliğinin vücudu, bensiz bir Sen.