“Şüphesiz ki Allah, benim Rabbim ve sizlerin Rabbidir. O’na ibadet edin. Bu (sizi davet ettiğim yol), sırat-ı mustakimdir/dosdoğru olan yoldur.” (3/Âl-i İmran 51)
Bu tarik incedir sırattan, keskincedir kılıçtan; hem geçmek istenir Ebubekir gibi maldan, hem de Ali gibi geçilir candan. O zaman olursun derviş Hû Hakk var’lığından..HŞY
Tarik ince bir düşüncenin eseridir, incelik zahirde dahi düşünceye atfedilen bir zarafettir, insanin güzelliği düşüncesinden yansıyan hâlleridir.
Düşüncede tarik eylemek yol almak orayı inceltmek ile mümkün buyuruyor Mürşid babacığım, orası sırat-ı müstakim’in dosdoğru olan yoludur..
Kaba diye bildiğimiz herşey düşüncendeki o incelikten zarafetten uzak hâllerdir.
İnsan düşüncede nasıl incelebilir, hatta yok olabilir var’lığında..
Düşüncede O’nu anmak düşünceyi O’nunla safiyete erdirmek, dünyevi olan herşeyden uzak durmakla mümkün olabilir, zahirimi düşünmezsem halim ne olur demeyelim, Hakk buyuruyor diyor ki;
“Sen’i Kendim için yarattım”…
Bu kelâm daim aklımızda olan bir cümle iken yine de Yaradan’a düşüncemiz ile yüzümüz dönemiyorsak şirk içindeyiz demektir..
Kur’an yazılımı, 1400 yılı aşkın bir süredir dünyada onca savaş ve doğal afetlere rağmen şu an’a taşınan kur’an üzre yaşıyoruz. Kitabını koruyan Kendi’dir ki, kur’an sana yaşayana lazım. Oradaki her hadise ve olay bugünü anlatırken, ne müşrik ne putpereset ne mal mülk düşkünü olup inandım diyenler geçmişte değiller, an içinde içimizdeler..
Muhammed’in görevi Hakk’ı tebliğ idi, O’nun Resulü ve nebisi olan elçisi idi..
Mürşid var’lığı şu an’da O’nun mührü altında, var’lığın misyonu ile hareket ederken tekrar okuyun kur’an’ı..
Muhammed var’lığını Mürşid’iniz bilin, onunla muhattab olan herkes içimizden bir’i, bir de böyle okuyun içinizi ve dışınızı. Kur’an’ı yaşamımıza döndürerek bakalım biz kimiz..
Can’ından geçen Âli varmı aramızda, can çok ağır malından geçebilen varmı acaba, kim malını Hakk yoluna feda etmek ister Muhammed var’lığının izi ehl-i beyt yoluna..
Hakk var’lığını tebliğ edip yönlendiren Kâmil İ’nsan’lar bir an dese ki, benim yerime şu lafları sözleri hakaretleri sen duy, kim kabul eder O’nların yerinde olmayı, can vermeye bile gerek yok söz bile ağır gelir birçoğumuza, okşamak nefsimizin hoşuna gider ki Mürşid’lik vazifesi dünyada yaşayana kolay değildir..
Mürşid var’lığı başka bir alemde yaşıyor o vakit, bizlere o alemden sesleniyor, Hakk’ikat aleminden..
Orada Hakk rızasından başka bir anlayış yok, o sebeple hep yumuşak, hep naif, hep zarif, hep ince düşünceli ve zerafet ehli..
İncelik bir Ebubekir olmakta malını mülkünü Allah yolunda harcamakta..
İncelik can’dan geçmek ki Muhammedîn Âli’sine has bir hâl sunmakta, bu can’dan vazgeçme hâli aslında her bir’imizin gönlünde olan Muhammedi var’lığına atıftır. Canın pahasına Mürşid var’lığının hakikat anlayışını koruyabilecek misin?..
Kim ne derse desin Laİlaheİllallah diyebilecek misin?..
Asr-ı Saadet döneminde yaşayan Bilal, sanmayın ki üstüne taş konup eziyet edildiğinde cismiyle Mustafa’yı korudu, o gönlündeki Muhammedî var’lığına kurb oldu..
Biat’ın farkında O’na teslim ve kurb olduğunun idrakında idi, eyy köle ve cahil diye anılan Bilal; Sen’in teslimiyet içindeki imanın örnektir şu an biz acizlere..
Bilal olmak isteyen varmı içimizde, kur’an’da geçen hangi isme yakışıyor yaşamımız, herşey çok açık ve net anlatılıyor. Muhammed var’lığı ile yan yana başbaşa bir haldemisin yönlendirme içinde, yoksa bir varım bir yokum diyenmisin müşrik gibisince; yoksa ne inanıyor ne de din’liyormusun var’lığın tebliğini ken’din’de…
Muhammed’in anlayışını ona hakaret etmek için dinleyenler vardı bir de. Allah Resulünün, O’nun var’lığının Cemâl’ine karşı Sen Peygamber değilsin, Sen’in Allah’ına tebliğine inanmıyoruz diyenlerde vardı..
Sen şu an kendi Mürşid var’lığına karşı nasıl bir duruştasın, kur’an’ı okurken diyoruz ki, “ya hu o dönem peygambere inanmamışlar, ne zorluk çekilmiş İslamiyet yayılırken,” sanki şu dönem o dönem değilmiş gibi, sanki şu dönem Muhammedî var’lığı aynı an’ı yaşamıyormuş gibi..
O’nun Nebisinin adı Muhammed’dir.
Muhammed O’nun Kendi var’lığına verdiği isimdir..
Sen O’nun var’lığından varsın ki, hayy’di an’da Muhammedî var’lığın ara..
Nerede arayacaksın bildin mi?
Var’lığın Mürşid var’lığındır ki O’nun izi Muhammedîn Kendi’sidir..
Hakikatte yansıyanın O’ olduğunu, her dönemde Muhammedî Mürşid var’lığı ile aynalandığını hatırla..
O’ tek ögretici Mürşid’ki gönlünden zahir aynana aksedendir asl’ında..
Ögrenmen için Muhammed’e Mustafa demiştir var’lığın yansıması, o vakit Sen’in Mustafa’n Mürşid’in olabilir mi? Mustafa olmadan aynan, Muhammedi var’lığın nasıl yansısın kainattan..
Asr-ı Saadet dönemi sonrası derviş yaşamı diye anılan seyri Hakk’ikat olan can’lar sarmış alemi, amma Asr-ı Saadet dönemi sonrası, bu demek oluyor ki Derviş olmak zahir bir dergâha gidip gelmek değil; gönlü dergâh eyleyip zahirde yaşıyormuş gibi görünürdü. Eli zahir işte gönlü Hakk Aşk’ı ile meşkte, emeği karşılığında kazandığı mangırı azığını alıp kalanını gün geçirmeden dağıtırmış ihtiyaç sahiplerine; derviş olmak bizim bildiğimiz dervişlik değildir eğer bu hâle derviş dendiyse. Bir dergâh bir Mürşid var’lığına zahiren bakıp derviş olunmaz der bu minik anektod bizlere..