Muharrem, hicri takvimde yılın ilk ayıdır. Binlerce yıllık insanlık tarihi boyunca bu günlere denk düşen pek çok hâdise vuku bulmuştur. Ancak en çok yürek yakan hâdise şüphesiz Kerbelâ Vakası’dır.
Peygamber Efendimiz (sav), ailesi ve yakın akrabaları hatta tüm Mekkelilerin çok sevip güvendikleri birisiydi. Kendisi peygamberlik ile vazifelendirilmesiyle birlikte tebliğe başlamış fakat bu durum çevresindeki bazı kişilerce hoş karşılanmamış, durum tersine dönmüştür. Bu dünya yaşamından daha ötesinin olmadığına inanan, dünya malı, saltanat ve şehvet düşkünü kişilerce düşman ilan edilmiştir.
İslâm, Allah’ın emir ve yasakları o günün toplumunun sahip olduğu tüm alışkanlıkları, geleneği kökünden sarsmıştı. Allah merhamet emrediyordu; insanlar arasında sevgiyi, selâmı, barışı yaymayı emrediyordu; insanın insana itaatini değil Allah’a ve Allah’ın emir ve yasaklarını bildiren Peygamber’e itaati emrediyordu; her türlü dünyevi zevkin gelip geçici olduğunu söylüyor ve sahip olunan mallardan yoksullara pay verilmesini emrediyordu; insan öldürmeyi yasak ediyor, adaleti terk ederek kabile anlayışı ile sırf kendi kanlarından olan akrabalarını kayırmayı yasaklıyordu; ibadetleri Allah için yapmayı emrediyordu. Bütün bu emir ve yasaklar insanlık tarihi açısından bakıldığında çok büyük bir değişim ve dönüşümdü. Kolay olmayacaktı, olmadı. Kan bağı, mal- mülk üzerinden güç tesis etmiş olan Mekke’nin ileri gelenleri sahip oldukları nüfuzu kaybetmemek adına Efendimiz (sav) ’i öldürerek ortadan kaldırmayı dahi düşündüler. Fakat Allahu Teâla, Efendimiz’e Var’lığını bildirdi ve din tamama erinceye kadar Habib’ini muhafaza eyledi.
Peygamber Efendimiz (sav) ’in vefatından sonra tebliğ ettiği, inşa ettiği dini muhafaza vazifesini onun en yakınları olan “ehlibeytim” dediği en yakınları üstlendi. Sağlığında Peygamberimiz (sav)’ e düşmanlık edenler bu kez de “ehlibeyt”e düşmanlık etmeye başladılar. Gerek kızı Hz. Fâtıma, gerek Hz. Ali Efendimiz (kv), Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin Efendilerimiz de birçok haksız muameleye maruz kaldılar. Makam ve mevkilerin baskı aracı olarak kullanılmasına müsaade etmeyen ve İslam devletinin halifesi olan Hz. Ali Efendimiz (kv)’e karşı çeşitli hileler düzenleyen Muaviye, halifelik makamını ele geçirmiş ve diğer yöneticiliklere kendi ailesinden olan kişileri atamaya başlamıştı. Bu kişiler de Peygamber Efendimiz (sav)’in Allah’ın rızasını emreden sistem ve anlayışını terk edip cahiliye dönemi alışkanlıklarına hızla geri döndüler. Halife olan Muaviye vefat etmeden önce oğlu Yezid’i halife olarak atamak sûretiyle devlet yönetimini saltanata dönüştürmüştü. Devlet yönetimi artık tamamen Ümeyyeoğullarının eline geçmişti. Birçok kişi bir makam kapma uğruna, Yezid’e yaranmak uğruna Allah’ın, Muhammed’in dininden ayrılarak hak ve adaletten sapmış oldular. Artık ne Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin Efendimiz’e ne de onlara bağlı olanlara eziyet etmekten bir an dahi geri durmadılar. Tehdit ederek, zor kullanarak, Kur’an ayetlerinin mânâlarını menfaatleri doğrultusunda eğip bükmek sûretiyle sözde haklı olduklarını ispat ederek kurdukları sistemi menfaatlerine hizmet ettiriyorlardı. Önce Hz. Ali (kv) sonra Hz. Hasan Efendilerimizin halifeliğinde çeşitli karışıklıklar çıkartarak halifelik makamını ele geçirdiler. Son olarak halifelik Hz Hüseyin’in hakkı olmasına rağmen teslim edilmedi.
Hz. Peygamber’e ve Allah’ın dinine iman etmiş olanlar ise Peygamber ailesinin maruz kaldığı bu eziyetlere çok üzülmekte ve çareler aramaktaydı. Kûfe o dönemde Hz. Ali Efendimiz (kv) tarafından başkent olarak kullanılmış ve İslâmiyet’in yayılmasında önemli bir rol üstlenmiştir. Birçok siyasi karışıklığa rağmen Cemel ve Sıffin Savaşlarında Hz Ali (kv)’nin yanında yer almışlardı. Muaviye’nin ölümünün ardından halife olan Yezid, Hz Hüseyin’in kendisine biat etmesi için haber gönderdi. Kûfe halkı ise kendilerine de eziyet etmekte olan Yezid’e değil de kendisine biat etmek istediklerini ve başlarında halife olarak görmek istediklerini Hz. Hüseyin’e bildirerek Kûfe’ye davet ettiler. Yezid, Hz. Hüseyin’in nüfuzundan çekindiği için öncelikle çevresini boşaltıp Hz. Hüseyin’i yalnız bırakma politikaları uygulamaya başladı. Medine valisini kendisine biat etmediği takdirde ölümle tehdit etti. Durumu değerlendiren İmam Hüseyin Efendimiz Kûfe’ye gitmek üzere bir kafile hazırlayarak yola çıktılar. Durumu haber alan Yezid ilk olarak Hz Hüseyin’in önceden elçi olarak gönderdiği Müslim bin Akil’i ve çocuklarını şehit ettirdi. Bu arada Kûfe’ye doğru yola çıkan Hz. Hüseyin ve kendisini sevenler hadiseyi haber aldılar. Artık bu yolun dönüşü yoktu, İmam Hüseyin Efendimiz geri dönmek isteyen varsa kafileden ayrılıp gidebileceklerini bildirdi. Bu arada kafile Kerbelâ Çölü’ne varmıştı. Burada çadırlarını kurdular. Konaklamanın ilk gününde Yezid kafilenin önünü kesmek Kûfe’ye girmelerine engel olmak üzere büyük bir ordu gönderdi.