Dini anlatmak için yeni öğretim yöntemleri gerek, yeni bir dil gerek. Bu gün İslâm Dünyasının en büyük ve önemli sorunlarından biri Allah, din ve inanç hakkında yeterince düşünmemek ve konuşmamak. Dinin insan yaşamında ve de toplumsal yaşamdaki şekillendirici etkisi göz önüne alınırsa konuşmama ve düşünmeme eyleminin tüm alanlara sirayet ettiği görülür.  Düşünceler ifade edilmedikçe ya da değer görmedikçe insan git gide düşünmeyi bırakır, tembelleşir.  Ki İslâm dini ve onun Peygamberi insanları düşünmekten ve düşündüğünü söylemekten men etmemiştir, tam tersi istişareyi emretmektedir. Ayrıca düşünce hürriyeti sayesindedir ki faklı meşreplere hitap eden birçok tasavvuf ekolü veya mezhep ortaya çıkmıştır. Dün söylenen dünde kalmıştır, bu gün yeni şeyler söylemek lazımdır. Dolayısıyla insanları dinle, Allah’la korkutmadan, Allah’ı anlatarak ve insanı aşktan var eden Allah’ı sevdirecek bir üslûp geliştirerek aslının ne olduğunu insana hatırlatmamız gerekli.

İnsanların dini konularda düşünmekten imtina etmelerinin en önemli sebeplerinden biri kötülük yapmamak, diğeri ise kötülüğe kapı açmamaktır. İnsan kimi zaman hatalı değerlendirmelerle yanlış sonuçlara varabilir, günah işleyebilir. Fakat unutmamak gerekir ki insanın yaşamı bir gelişim, eğitim, öğretim faaliyetleri bütünü, bir seyr-i sülûktur ve bu bir süreçtir. Hiç bir şey bir anda olmaz. Bir mürşid-i kâmil, bu intisap etmiş kişileri öyle güzel ince ince işleyerek bu işi yapar ki teslimiyet gösteren nerden nereye, nasıl geldiğini anlamaz bile. Bu arada beşer vasfı gereği kişi birçok hata yapabilir, yanlışlar yapabilir, kusur işleyebilir, günah işleyebilir. Fakat burada önemli olan bu kusurları, hataları doğruya tebdil eylemeyi dilemek ve samimi bir yönelişle bu uğurda gayret göstermektir. İçteki dışarı çıkmadan yani bir hadise karşısında bir fiil sergilemeden doğru muyuz yanlış mıyız bilemeyiz. Allah gözyaşlarıyla tövbe eden kullarını, acz içinde olan kullarını sever. O, kendisinin mahzun gönüllerde olduğunu söyler.  Yeterki bilerek aynı kusurları tekrar edip durmayalım. Bakara Sûresinde Allah’ın İsrailoğullarından kesmelerini istediği ineği, İsrailoğullarının defalarca sormaları hadisesinde olduğu gibi sağa sola yalpalamayalım.

Allah insana doğru ile yanlışı birbirinden ayırt etme kabiliyeti bağışlamıştır. Samimî olarak yönelenler her türlü lütuftan nasiplerini alırlar.  Şu da var ki bir konu üzerinde tefekkür olmazsa o konu, ait olduğu zamana ve mekâna hapsolur, canlılığını kaybeder. Oysa Allah varlığıyla ân’da Hayy’dır. Ân’da alınan nefes ne bir öncekinin ne bir sonrakinin aynısı değildir; gökten sayısız yağmur damlası düşer, lâkin hepsine yegânedir.

Mümin olmak eşitliği bozan bir durumdur, ayrışmaktır. Müminlik sırça kökte yaşamak gibidir. “Mürşidin sınavı çok ağırdır, bir’liği kapsar, bazen sadakatin sınavıdır, ayıklanma yapar Hakk, ayrışma olur. HŞY    Hz. Ali efendimiz bir gün yolda aceleyle giderken bir karıncayı incitti. Karınca elini ayağını oynatarak çırpınmaktaydı. Hz. Ali karıncanın aczini görünce üzüldü. O bir aslandı ama bir karıncanın halinden perişan hale düştü. Karıncanın toparlanıp yürümesi için bir hayli ağladı, birçok çareye başvurdu. Fakat nafile…O gece rüyasında Hz. Muhammed Mustafa’yı (sav) gördü. Hz. Peygamber ona dedi ki: “Ey Ali! Yolda acele etme! İki gündür bir karınca yüzünden gökler yasa boğuldu. Buna da sen sebep oldun. Yoldaki karıncayı incittin. Öyle bir karıncayı incittin ki hakikatten haberdardı. İşi gücü Allah’ı zikretmekti. “Hz. Ali titremeye başladı. Allah’ın aslanı, bir karınca yüzünden tuzağa düşmüştü. Sonunda Hz. Peygamber (sav) dedi ki: “Merak etme! Allah indinde şefaatçin yine o karınca olacaktır. “Yâ Rabbi! O bu işi kasten yapmadı.” diyecektir.”Hz. Ali gibi aslan kuvvetine sahip bir yiğit bile, bir karınca yüzünden nasıl dertlere düştü. Hak’tan haberdar olan, Allah’ın emrine uyan kişiye ne mutlu! (Ferîdüddin Attâr, İlâhînâme).

Şeriatta bir bütünsün, senin için yaratılmışlarla berabersin, herkesle eşittir kıymetin. Ama tarikata gelince orada farklılık istiyor Cenab-ı Hakk ayrışma istiyor. “Seni senden alan ne varsa oralardan ayrış.” diyor Cenab-ı Hakk. “Ayrıl da bana gel, oralardan ayrıl, bana gel, yönel yani yüz yüze cemal cemale bak.” Diyor. Yavaş yavaş birleşeceksin ve birleştikten sonra yavaş yavaş tek olacaksın. Bir sûrede diyor ya “İki elin üzerinde benim elim vardır.” Birleşiyorsun orada Dost varlığıyla, o birleşmenin üzerinde bir de onun tek eli vardır. Yukarıda O’nun şahit olduğu, kefil olduğu. İşte bu iki el o devreden kalktığı zaman ne oluyor tek el kalıyor orada. Artık o Hakikat-i Muhammediye olmuş oluyor. HŞY muhabbetinden..

İnsan sorumludur; sorumluğu da bilgisiyle, ilmiyle doğru orantılı olarak artar. Şeriatta davranışlarından sorumludur, hakikatte düşüncelerinden de sorumludur. Çünkü şeriat geniş akıldır; hakikat ince akıldır. “Şeriatını genişlet, tarikatını incelt, marifet budur, hak’ikat’e tarik olur..HŞY”

Kâbil, Hâbil’i öldürdü. Böylece yeryüzünde Allah’ın tüm isimlerinin tecellisi mümkün oldu. İnsan tercihlerle tanıştı. Melekler katında her şey iyi idi ancak irade ve dolayısıyla tercih yoktur. Külliyen iyi ya da külliyen kötü yoktur. Allah’ın hayat veren, yaşayan ismi olduğu gibi öldüren ismi de vardır. Allah “Hû” nefesini Âdem’e üfleyerek tüm isimleri harekete geçirmiştir. İnsanda nefes var olduğu müddetçe esmalar da işlemeye devam edecektir. İnsan tüm fiillerinde Allah’ı taklit etmektedir. Esmalar bazen birbirine ters fiillerin ortaya çıkmasına neden olur. İzzet veren ya da zelil eden, hayat veren ya da öldüren gibi. Bu isimler terslik olarak anlaşılmamalı. İnsan, isimleri terslik olarak değil de zıtlıklar olarak bildiğinde ve gerektiği yerde işletmeyi öğrendiğinde kâmil vasfını kazanıp halifelik makamına gelir.

İki insan karşı karşıya geldiğinde birisi geri çekilmeli, kim geri çekilirse kazanır. Birisi susmalı kim susarsa kazanır, yükselir. İnsanlık tarihi susanların, geri çekilenlerin tarihidir aslında. Saldırmak hiç bir zaman kabul edilir olmamıştır. Hâbil karşı gelmedi; Hz. Meryem sustu, inzivaya çekildi; İmam Hasan efendimiz geri çekilerek halifeliği Muaviye’ye iade etti.

Bu en sıradan insan ilişkilerinde dahi böyle. Bir kişinin sesinin fazla çıkması haklı olduğunu göstermez. Hakk’ın tecellisi için sabretmek en güzeli fakat en zorudur.

Yorumlar

  • (not be published)