Seyr-ü Sülûk, ne zamandan beri ücretle yapılır ve mektebe taşınır olmuştur?
Insan-ı kamilliğin tek derste okul sıralarında hemen öğrenileceğinin zannına kapılmak ve bunu öğreteceği hayaliyle koşmak nasıl bir cehaletinin ürünüdür?
Nazardan nazara, gönülden gönüle seyeran uzaktan eğitimle mi yapılacak iştir?
Tasavvufu üniversite de ders diye vermek bir de üstüne ücret talep etmek sahte şeyhlerin yaptıklarından kalır yani var mıdır ki!
Bu hayale kapılanların bir çoğu, bazı kişilerin etrafına topladığı kişilerden hilâfet verecek diye para talep ettiğini eleştirir de bu yapılanın aynı kefede yer aldığını hiç mi görmez?
Ne fark var?
Biri uzaktan hilafet veriyor üstüne para istiyor, diğeri uzaktan ders veriyor insan-ı kamillik öğretiyorum diyor ders başına ücret talep ediyor, var mı bir fark?
Evet var!
Adı daha şatafatlı…
UZAKTAN EĞİTİM İLE INSAN-I KAMİLLİK dersi… Vay vay vay!!! Tek derste alemden aleme uçuruyorlar sanırsınız.
Klasik kapitalist, modernist ve popülist bir kılıfta pazarlama yöntemi…
Şöyle ki bu kişiler diploma üstüne diplomayla bunu taçlandırıyor, diğer sakalını uzatmış, cübbe giyenler de efsane üstüne efsaneler yayarak bunu yapıyor.
Ikisi de özde aynı yolun yolcusu… Bu kişiler kendilerine unvan üstüne unvan biçerken bu edepsizliği, tasavvuf olmayan kendi tabirleriyle doldurdukları sözde tasavvufu meşrulaştırıyor ama diğerinin diploması, titrisi yok diye meşrulaştıramadığını topa tutuyor.
Nasıl körlük, nasıl bir gaflet değil mi?
Gelelim ana meseleye…
Insan-ı kamil sibgatullahtır. Hiçliğe eren kulun mahviyet derecesinde O’nun varlığıyla şereflenerek Tek’lik aynasında hayy’atiyet bulmuş O’nun kuludur.
Bu seyir öyle bir seyirdir ki, durmaksızın halden hale, an be an tekamül içinde her daim niyazda bir an bile merkezden ayrılmadan bir ömür alır.
Velhasıl kelam bir kaç derste olacak iş değildir!
Hakikat ehlinin eteğinde yola çıkmadan hiç varılmaz o menzile…
Bir diploma hakikati taç diye giydirir diye düşünüyorsa insanoğlu, varsın yürüsün nefsinin yolunda…
Gönle postu serene hakikatin hırkası, yola serini kurban edene varlığın tacı giydirilir ki o da gözle görülmez.
Ortalık avam ehline kalmış da havas diye gezinir olmuşlar vah ki ne vah…
Yürüdükleri yol, kıldan ince kılıçtan keskindir ki cebindeki paraya, elindeki diplomaya bakmaz.
Ne yazık ki ortalığı boş buldum diye cirit atan diplomalı gafil sürüsüne kalmış meydan, bir de cehaletlerini ne güzel de izhar ederler de bir Allah’ın kulu da çıkıp demez bunu yüzlerine…
O ne güzel dünya, ne güzel kurulmuş düzen! Resmî yollarla diplomalı sahtekarlığın da böylesi…
Var mı dur diyebilen bir babayiğit?