Anne baba olarak çoğumuz zann’eder ki, çocuğumu ben koruyorum; yaşam içinde rızkı onlara ben veriyorum. Öyle değil de velevki öyle olduğunu varsayalım.
Peki, sana rızkını kim veriyor? Bunu aklediyor musun? Sen çocuklarına bir vesile aracı mısın yoksa sanki hâşâ sen yaratmışsın edası ile mi sahip çıkmalısın?
Anne baba olarak onlara verebileceğimiz tek şey, içimizdeki Rabbin rıza eylediklerini sergilemek; Hakk yoluna, Fatiha suresinde buyrulduğu üzere doğru olanların silsileyi tarikine iletebilmektir.
Onların karnını doyurmak, maddesel ihtiyaçlarını 40 yaşına gelse de karşılamak anne baba olmak değildir.
Rabbim her türlü mahlukatın maddesel rızkını kendiliğinden verendir. Doğada yaşayan canlıları düşün!.. Senin aracı olarak yaşama getirerek, vesile oldugun çocuklarının bile sahibi hâşâ sen değilken bırakın, dünyada sonradan edindiğiniz mallarınızın sahipliğini yapmayın!
Çünkü sen ne kadar maddeye ve evlat aşkına sahipsen onlarla sınanacaksın.
Önce sen seni Yaradan’ı bil ki, sana verilen maddi manevi her şeyin hakikatte kime ait olduğunu bilesin. Anne baba olmakla vesile olduğun çocuğunun Hakk’ın kendinden bir parça olarak sana teslim ettiğini ve onun da bir İ’nsan olduğunu unutma ve yine unutma sen çocuklarınla bu dünyaya gelmedin.
Tasavvuf anlayışında Allah aşkı olması gereken ilk şeydir. Mürşid var’lığına bağlılık buradan tezahür eder.
Çoğu okumuş cahil veya kendi var’lığından haberdar olmayan insan, tasavvufî anlayışın aklı yok edip akılsız ve şuursuzca biat ettiği mürşidine körü körüne “bağlandığını” sanır.
Hak’ikat elbet böyle değildir. Mürşid var’lığı, mürid olmak yolunda seyri başlayan her bir cana telkin ettiği her durumda, kendi var’lığına yönlendirme çabasındadır. Hâl böyle olunca müridin de çabası var’lığı ile buluşan her can telkinlere gönülden bağlı kalmaya devam ederek seyri sülûk dediğimiz Hakk tarikindeki nefsanî savaşı ile yüzyüze gelir.
Her mürid her an’da kendi ile cihad halindedir; nefsi, kibri ve egosu ile. Bu cihadın sonunda barış sağlamak dünyevî olan tüm bağımlılıkları bırakmaktır. Çünkü eş evlat anne baba en büyük zaaflardır; seni benliğinin kandırabileceği şeyler mal, mülk, makam, şan, şöhrettir.
Bu saydıklarımız Allah yolundaki en kalın perdelerdir.
Tarikat yolculuğunda gaye kimseyi yaşamdan soğutmak ya da ne görüntü ne hâl olarak perperişan etmek değildir.
Müridin kendini Hakk’ı ile bilmesi ile hayy’ata dönmesi en güzelidir.
Derviş olmak çok zordur lakin dervişin ne olduğunu bir düşünelim. Tv programlarında anlatıldığı gibi ne olmadığını değil, nasıl olunması gerektiği hakkında tefekkür ile akledelim.
Yaşamın çukurunda düşünmeyin, maneviyatın sonsuz hayy’at derinliklerinde akledin…
Herbir’imizi Yaradan varken, O ki, en merhametli olan, bize her türlü rızkı vermişken sen kimsin ki kendin ya da çocuğun için kaygı ve endişe duyasın.
Küçük bir örnek vermek istiyorum:
“Bir akşam 21 yaşındaki bir kızımız dışarıya çıktı, dönüşü geç olduğu için babasından onu almasını istedi ve babası müsait olmadığını söyledi. Kız yalnız hissetti kendini ve korktu, tesadüfen yoldan geçen bir güzel insan taksi şoförü kızımızı evine kadar bıraktı.”
Şimdi bu hikâyenin çesitlerini her anne baba yaşamıştır.
Burada koruyucu kimdir ve sebep nedir?
Allah’ın anne babayı sevmesi mi?
Yoksa kız çocuğunu sevmesi mi?
Hiçbiri değil elbet. Bu durum karşısında ancak imansız biri kendine pay çıkartabilir.
Buradaki mânâ ile Yaradan Hakk diyor ki; Koruyucu olan Benim!.. Hadi bir şey oldu, kızımızın başına bir durum geldi, gel de koru bakalım, diyor.
Yarattıklarımın hepsini merhametimle koruyan gözeten Ben’im, diyor açıkça Rabbim, akledene.
Herkes, anne baba üstüne düşen görevleri yapmalı, sen kendini bil ki, nasıl bir çocuk yetiştireceğini sana bildiren O’dur. O, nasıl bir İnsan hayal etti, sen nasıl olmalısın ki çocuğunda seni örnek alsın.
Haydi, hak’ikat var’lığı ve rızayı ilahiyeye uyulmuş, sırat-ı müstakim halkasına katılacak İ’nsan yetiştirelim…
En mükemmel olan O’dur, na-mütenahi güzellikler O’na aittir. Hiçbirimiz mükemmel insanlar değiliz; gelişip değiştikçe, olgunlaştıkça elbet hatalarımızı kusurlarımızı eksiklerimizi farkederiz lakin bu hataları yaparken çocuklarımız malesef bunlara şahid olurlar ve onlara artık hakikati anlatmakta geç kalmış oluruz çünkü, hakikat-i yaşamalıyız ki, onlar her yaşta bizleri örnek alacaklardır.
Hala nefes alıyorsak hâlâ umut var demektir. Bizler sürekli O’nun nasıl bir İ’nsan modeli istediğini evvela bizler anlamaya, akletmeye çalışarak çaba göstererek çocuklarımıza sunalım. Onlarla Hakk sohbetleri yapalım, dünyadan ukbaya yani Hakk’a Cemâl’imiz dönelim.
Bizler her bir çocuğumuzun gönlünde var’olan, O’nun ilahi AŞK tohumlarını muhabbet ile sulayalım ki, elbet birgün topraktan (vücut) kalbi çatlayıp gönülden yeşil bir filiz verecektir. Yani hak’ikat’ten hayy’at sunulacak, güzelin şükrüne nail olunacaktır ki mallarınız ve evlatlarınız Beni sizden alıkoymasın nutkuyla perdeler aralanacak, safiyetli düşünceden gönlümüze oradan ruhumuza tarik eylenecektir, biiznillahi teâla…HŞY