Kelime mânâsı düşünüldüğünde tekâmül; olgunlaşma, olgunluk ve gelişme gibi kavramlarla karşılanmaktadır. Tasavvufî olarak tekâmül kelimesi değerlendirildiğindeyse kişinin manevi gelişimini ihtiva eden bir mânâ olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kişide vuku bulan veya bulacak olan manevi gelişim süreci, bir ehil kimsenin elindeki öğretim süreciyle gerçekleşmektedir. Bu süreç, kişiyi devamlı olarak bir değişim ve dönüşüme tabi tutar. Kendini rüzgarın estiği yöne doğru bilinçli ama serbest bir şekilde bırakan insan için her şey zamanla yerini bulacaktır.
Aslında insan, bir noktada kendi tekâmülünü kendisi yaratır ki tekâmül süreci kişinin kişisel çabasıyla eşgüdümlü olarak seyretmektedir. Yunus Hazretleri’nin de buyurdukları gibi testiyi koyup su yanında kırk yıl dolası değildir. Öyle ya şöyle usulca uzatmalı başını suyun aktığı merkez noktaya ki testi dolmaya başlasın. Doldukça, testi kendindekini ortaya çıkarsın ve tekâmülünü tamam kılsın.
Âleme ince bir nazar ile bakıldığı vakit görülmektedir ki yaratılmış her ne var ise ince bir düzenin tekâmülünde kendi nihayetine doğru yol almaktadır. O halde insan da bu tekâmül dairesini tamamlamak üzere bu âleme gönderilmiştir. Yaratılan her şey gibi âlemin gözbebeği olan insan da tekâmülünü ve seyrini tamamlamakla mükelleftir. Burada insanı diğer varoluşlardan ayıran en temel nokta insanın tekâmülünün belli bir çaba dahilinde gerçekleşecek olması ve bu noktada testiyi su başından alıp suyun altına koyacak bir elin üzerinde olmasıdır.
Aslolan âlem, insan vârlığının içinde daima ve daima cân bulmada… Yalnızca cânı cânana teslim edene Hakk’ın sırr kapısı açılmada… O sırr-ı ilahi ki kalbin içinde ufacık bir noktada âlemi saklamada… Âleme hoşça bakmayı bilen tuttuğu teslimliğin ucuyla âlemden uzanıp Cânân’da hayy’at bulmada…