Eski çarşafa benzer bir kumaştan kaftan taşıyan iri cüsseli…
Kuvvetli kudretli sarı saçları yeşil gözlü olan, yanakları al, elleri iri kemikli, büyükçe burnu kemerli, kaftanın üzerine yeşil bir kumaştan kemeri olan bir zât…
Bir nehirden su içiyor, kana kana su içiyor. Günlerdir susuz kalmış.
Bu zâtın yanına biri geliyor.
Bir kadın.
Arkadan saçları görünüyor. Kadının üzerinde aynı beyaz çarşaftan kaftanımsı bir giysi var.
Kadın; “Hares” diye sesleniyor.
“Bir daha isterlerse ne yapacaksın?”
Hares isimli zat;
“Hiç bir şey” diye cevap veriyor.
Kadın;
“Ama seni zorlayacaklar” diyor.
Hares;
“Zorlamaları ancak fiziksel olur. Ruhum özgürdür.” diyor,
Sonra nehire arkadan birileri yaklaşıyor ve hem o zâtı hem de kadının ellerini bağlıyorlar. Bir yere götürüyorlar. Orası bir meydan. Orada komutan olan adamın önüne atılıyorlar.
Bu komutanın siyah zırhlı giysileri var.
Komutan olan şahıs; “Sen bize şimdi getireceğimiz taşları altına çevireceksin ve ölü askerlerimizi dirilteceksin” diyor.
Yığınla taş ve yüzlerce ölü getiriyorlar.
“Hadi” diyor komutan; “Hemen dediğimi yap.”
“Yapamam” diye cevap veriyor Hares adlı zât.
Komutan tekrar tekrar emrediyor.
“Yapamam” diyor zat.
Komutan;
“Ama yapabiliyorsun. İnsanlar gözleriyle görmüş” diye bağırıyor.
Hares;
“O zaman Allah istedi, şimdi istemiyor” diyor.
Komutan o zata kötü muamele yapıyor, emrindekilere kırbaçlatıyor.
O zatın hiç sesi çıkmıyor.
Komutan;
“Durun!” diyor askerlerine. “Bir kez daha emrediyorum, hemen istediklerimi yap” diye bağırıyor.
O zât;
“Allah istemedikçe hiç bir şey yapmam.” diyor.
Komutan o zatı ölesiye kırbaçlatıyor.
O zat inandığı yolda âlemi cemale yürüyor.HŞY