Mevlevi tekkesini ziyaretimizde, küçük küçük yıldızlar tezahür etti.
Yıldızlar bir araya gelip bir zat’a dönüştü.
Yerin tam ortasına bir tespih koydu.
Sonra onu havalandırdı da harfsiz konuştu.
Zuhur eden zât;
“Burası canlıydı, burada bir pazar akşamı zikir sırasında tekkeye girip şeyhin boğazını kestiler. Kesenlere ise hiç bir ceza vermediler, o yüzden burayı Allah unuttu” diye buyurdu.
Sonra tespihi yine yere indirdi ve tespihin ipini kopardı. Boncuklar dağıldı fakat onları avucuna çekip orada toplayıp ziyaret eden mürşidin cebine koydu. Bu hâl üzre olan cemâl, mürşid mevlevi başlık ile resim çekilirken zuhura geldi.
Mürşidin gözleri bundan dolayı nemli idi.
Zühre içinin içinden çıkar da siz onu bir başka âlemde ararsınız. O feleğin katlarının hepsini toprağın yedi kat tabakasından aldı da onların her birinin rengi o güzel gönlün içine girdi.
İnsan her feleğin tesirini içinde yaşar. Onları toprakla özdeşleştirenler ise toprağın yumuşak tabakasını keşfettiler.
Dokuz feleği annenin karnında O’nun büyüttüğü bebeği düşün. O toprağı bilerek gelir de sen onu bir taze bebek zann’edersin.
Tabakaların ham hâlini keşfeden O’nun o sevdikleri ise bebeğe bakıp da felekleri onun yüzünden bir bir okur.HŞY