Tasavvuf, manevi bir değişim ve gelişim sürecidir. Tasavvuftaki manevi seyir dikey düzlem üzerinde devam etmektedir. Bilimdeki yatay düzlem, tasavvuf ilminde yerini daim yükselişe bırakmış, gözlemden ziyade müşahedeye ev sahipliği yapar hale gelmiştir. Bu hususta en önemli nokta dikeydeki müşahedeyi iyi idrak edip manevi gelişim sürecine katkıda bulunmasını sağlamaktır. Modern bilimde hayvandan insana geçiş algısı, modern ilimde insandan kemâlata varış şeklinde olmalıdır.
Bırak zahir ilen işin var sırat-ı müstakim/ Bırak nefs ilen işin var ene’l hakk hakikatin/ Oldum deyü sanma ah u zar ilen eyle figan/ Lazım olan Hakk’tır sana cümle âlem yeksanO
Cenab-ı Hakk buyuruyor: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”
Rabb kelimesi, İbranice kökenli bir sözcük olup öğretici, öğretmen manasında kullanılmaktadır. Bir düşünelim! Yüce Allah “ben sizin ilahınız mıyım?” ya da “Allah`ınız mıyım?” diye sormuyor biz aciz kullarına. “Ben sizin Rabbiniz, öğreticiniz değil miyim?” diyor.
İnsan öğrenmeye muhtaçtır ve sürekli bir öğrenme ihtiyacı hisseder. Bu yüzdendir ki insanlık var olduğu müddetçe veliler, ârifler ve kâmil mürşidler daima bizlere yol gösterici olarak aramızda olacaklardır. Bu durumu kabullenip durumun hakikatini iyi tahlil etmek gerekir.
Şunu iyice idrak etmeliyiz ki tasavvuf ehli her durumda temsili olmalıdır. Ciddiyet kavramı bu temsilin en önemli kavramlarındandır. Bunu sadece tasavvuf ehli olduğu için söylemek de yetersizdir, tasavvuf ehli olsun veya olmasın kendini İ’nsan olmaya adayan her bir birey için bu idrak gereklidir.
Şunu iyi bilelim ki mürşid, bizim attığımız her adımı biliyor ve izliyor. Ancak bunu izhar etmiyor. O halde kâmillerin yakınında iken takındığımız o yapmacık hallerimiz bir noktada işe yaramıyor. Ve faydasız kalıyor, çünkü O bizi özümüz ile biliyor.
Bir de şu açıdan düşünelim: mürşidin var olmadığı veya hayatımız üzerinde herhangi bir bilgi sahibi olmadığı durumlarda da yaşamımız içerisinde ciddiyet kavramına ihtiyacımız vardır. O zaman da insan olarak bulunduğumuz toplumun ‘ortak bilinci’yle hareket etmeli ve toplum algısına her yönüyle nüfuz etmeliyiz. Bu düşünceler doğrultusunda adına ister mürşidi her an yanındaymış gibi düşünme ister ortak toplumsal algı diyelim kişinin davranışları belli bir nizam içerisinde devam etmek zorundadır ve kişi girdiği her toplumda belli bir ölçü ve ciddiyet çerçevesinde davranmalıdır.