Çoğu kez insani ilişkilerde bazı söz ve davranışlardan dolayı gönlünün kırıldığını şikayet ediyor, gücendiğini ve üzüldüğünü dile getiriyor insan. Özellikle de kıran kişi sevdiği bir arkadaşı, akrabası olduğunda kendini daha kötü hissediyor. Evet, bazen en yakın hissetiğiniz, gönlünüzü açtığınız, samimiyetine inandığınız insanların gönlünüzü yaralaması, daha çok canınızı yaktığı bir gerçektir.
Ben bunu ondan beklemezdim, bu sözleri ben haketmemiştim diyerek gönlünün kırıldığından duyduğu ızdırabı anlatmaya çalışıyor insan. Gönül kırmak çok kolaydır elbette, tamiri ise çok zordur. Haklı veya haksız, şu veya bu sebepten dolayı kırılan gönülleri tamir etmek belki de uzun zaman sürer. Önemli olan insanların gönüllerini kazanmak, söz, davranış ve tutumlarla insanların mutluluğu için çalışmak, kederli insanları sevindirmek, üzüntülü olanlara yardımcı olmak,umutlarını kaybedenlere umut vermektir. Dertli olanlara derman olabilmek, yaralı gönülleri tedavi edebilmek, mahzun kalpleri neşelendirmek marifettir.
İnsanların hal hatırını sormak, mümkün olduğunca ilgilenmek, ihtiyaçlarını gidermekte yardımcı olmak, sevincini paylaşmak, üzüntüsünü gidermek, gönüller yapmak insana yakışandır, gönlü zengin olanın halidir bu.
Anadolu’da Türkçe şiirin öncüsü olan tasavvuf ve halk şairi Yunus Emre şöyle diyor:
Ben gelmedim kavga için, benim işim sevgi için,
Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim.
Bilinen bir hikayeyi de hatırlatmış olalım:
Bir gün bir baba oğluna “Her kırdığın insan için şu tahtaya çivi çak” demiş. Oğlu babasının dediğini yapmış. Sonra bakmış ki tahta çivilerle dolmuş taşmış. Babası ‘’Şimdi kırdığın insanların gönlünü al, her aldığın gönül için bir çivi sök‘’ demiş. Çocuk babasının yanında çivileri söküp almış ama tahta delik deşik kalmış. Baba da evladına şöyle demiş:
“İnsan gönlü bu tahta gibidir oğlum. Kırdığın gönülleri düzeltirsin fakat izi kalır.”
Evet, izlerin kalmaması için insan hal ve hareketlerine, özellikle ağzından çıkan sözlere dikkat etmelidir. Bazı olaylardan dolayı bir andaki sinirlenmek ve öfkelenmek insanların gönlünün kırılmasına yol açabilir. İnsan biraz sabredip kendini kontrol etmeyi başarabilirse, nefsine hakim olup yutkunup söyleyeceği sözünü geciktirirse hem gönül kırmaz hem de kindisini vicdan sıkıntısından kurtarmış olur. Gönül kırmak bir an meselisidir. İşte önemli olan o andır ki küskünlük, dargınlık, kırgınlıkları önlemiş olacaktır. İnsan şunu asla unutmamalıdır ki, kırılmış bir gönlün tamir edilmesi asla kolay değildir. “Bin düşün bir söyle” sözünün nekadar doğru olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Bıçak ya da herhangi bir silahın açtığı yara bir süre sonra iyileşir,ama dilden çıkan hakaretlerin, kötü ve kırıcı sözlerin gönülde açtığı yara, bıraktığı iz kolay kolay kapanmaz, her hatırlamada yeniden açılır, insana üzüntü verir.
Gönül yapmak mı, gönül yıkmak mı ?
Yıkılan, kırılan gönülleri yapmak kolay mıdır ?
Yunus Emre ne de güzel söylemiş :
Bir bahçeye giremezsen,
Durup seyran eyleme.
Bir gönül yapamazsan,
Yıkıp viran eyleme.
Hiç gönül kırdınız mı veya gönlünüzü kıran oldu mu?
Hiç şüphesiz ki gönül kırmak acı getirir, ya sonrası…
İnsan,kimi zaman istemeden de olsa bir sözle, bir hareketle karşıdakini incitir, gönlünü kırar, öyle anlar olur ki ondan bile daha çok üzülür, pişman olur, kendine kızar yaptığı için. Bu durumda hatasını düzeltmek için, o kırık gönlü onarmak için, uğraş verir, gönül almaya çalışır. Önemli olan da budur aslında, o gönlü yeniden kazanabilmek, onarmak için çabalamak, gayret göstermek ve bunu içten bir şekilde yapmak. Çünkü en büyük zararı, üzüntüyü o kırılan gönlü umursamamakla verir aslında. Günümüz insanı daha çok karşılıklı çıkar ilişkisi ile hareket etmekte olup, gönül kırılmış kırılmamış, dostluklar bitmiş bitmemiş hiç önemi yok. Önemli olan egoyu tatmin etmektir. Yalnız kendini düşünmektir.
Halk şairi Yunus Emre:
Gönül Çalab’ın tahtı,
Çalap gönüle baktı,
İki cihan bedbahtı,
Kim gönül yıktı ise.
Ey insan ! Gönül kırmaktan sakın ! Gönüller kırmakla iflah olamazsın !
Ona buna sataşarak, gönüller yaralamakla, gönülleri kırmakla bir şey kazanamazsın, bil ki bir yere de varamazsın !
Keşke biraz daha dikkatli davranabilse insan… Kimsenin gönlü kırılmasın… Gönül kıra kıra yaşamaya devam etmenin ne manası vardır ki… Gönül kırmak için bir de bahane arayanlar veya azdan çoktan gönlü kırıldı bahanesiyle en yakınları ve sevdikleriyle yıllarca dargınlıklara ve küskünlüklere yol açanlar…
Gönül kırmanın sonuçlarının nerelere kadar gideceğini, gidebileceğini hesap ettiği oluyor mu insanın? Annenizin, babanızın, eşinizin, çocuklarınızın, kardeşlerinizin, dostlarınızın, arkadaşlarınızın, ya da hiç tanımadığınız birinin gönlünü kırmak!
Ya yetimlerin ve öksüzlerin!
Ah bu insanoğlu!
Gönül kırmayı marifet mi sanmaya başladı?
Hiç şüphesiz ki her insan hata yapabilir, istemeden yakınlarına, sevdiklerine incitecek söz ve davranışlar sergileyerek gönüller kırabilir. Bunu farkında olmadan veya düşünmeden kaba söz veya hereketle de yapmış olabilir. Bilerek ve bilmeyerek, isteyerek veya istemeyerek yapılan hatayı anlayarak, pişman olmalıdır, özür dilemelidir insan. Amma bazen…
Şilili yazar ve şair Pablo Neruda’nın dediği gibi :
“ Kalbi kırdıktan sonra gelen özür, doyduktan sonra sofraya gelen tuz gibidir. İhtiyaç kalmaz ”.
Neden insanlar birbirinin kalbini kırıyor, gönlünü yıkıyor ?
Şairin dediği gibi:
“Kimseye baki değildir mülk ü devlet ,sım ü zer,
Bir harab olmuş gönül tamir etmektir hüner ”
(Kimseye daim değildir mal-mülk, altın ve gümüş,
Hüner, kırık olan bir gönlü tamir etmektir.)
Ne kadar kolay gönül kıran oldu bu insan! Hz. Mevlana: “Ey can, Kimseyi kırma ! Sözden ağır yoktur. Beden çok yükü kaldırır ama, gönül her sözü kaldırmaz”.
Gönlü kırılan insanın, nasıl acı hissetiğini, nasıl üzüntü yaşadığını, nasıl kötü duruma düştüğünü gayet iyi bilir. Bundan dolayı iyi düşünmeli, başkasına aynı şeyleri yaşatmamalıdır insan.
Türk şair ve yazar Bestami Yazgan:
Çiçekle hoş geçin,
Balı incitme gönül,
Bir küçük meyve için,
Dalı incitme gönül.
İnsan, bazı yanlış söz ve hareketleri düzeltmekte veya uyarmakta kullanacağı üslup yani anlatma biçimine dikkat ederek insanların gönüllerini kırmamaya gayret etmelidir. Kaba davranışla, kırıcı söz ve hareketlerle “kaş yapayım derken göz çıkaran” olmamalı, bir şey yapayım derken yıkmamalı.
Bir aile içinde birlikte yaşayanlar arasında sevgi, saygı, höşgörü, tahamül yerine gönülleri kıracak söz ve hareketler sergilemek, geçimsizliğe yol açmaktadır. Mutlu ve huzurlu yaşamı bozarak sıkıntılı durumlara sebebiyet verdiği de bir gerçektir. Farklı kişiliklere, görüş ve tarzlara sahip olanların bir ailede yaşamaları için, ortak bir yaşamı sürdürmek için birbirine karşı gösterdikleri davranışlar olumlu olursa muhabbet sağlanmış olur. Yok eğer birbirine aşağılayıcı söz ve davranışlarla, hakaret içeren tutumlarla, yıkıcı ve suçlayıcı konuşmalarla gönüller yaralanırsa o ailede birlikte yaşamın tadı kaybolmuş olur.
Pekki gönüller kırılır diye gerçekler, yanlışlar, eksikler, hileler söylenmesin mi? Tabii ki söylenmeli, ama bunlar söylenirken kişiliklere hakaret etmeden, aşağılamadan yapılmalı, eleştirilmeli. Daha doğrusu yapılanları ispatlayarak, delillere dayanarak ortaya koymaktır. En önemlisi ise insan, hiçbir şeyi bahane etmeden gerçeklerle yüzleşmeli, hataları kabul etmelidir.
Çok kırılgan gönül sahibi de olmamalı insan. Her şeye gönül koymak, yani alınganlık göstermek, gönül kırıklığına sebepler aramak, insana çok şey kaybettirir ama hiçbir şey kazandırmaz. İnsan hiçbir zaman bir gerçeği unutmamalıdır.
Kudsi’nin dilinden:
Gönül dostun dergahıdır,
Ali divan gönüldedir,
Bir şahın nazargahıdır,
Arşı Rahman gönüldedir.
Ey insan ! Nefsine yenik düşmemeye çalış ! Gönlün kırılsa da gönül kırma !
Hiç unutma ki, kıranlar kaybeder, yapanlar kazanır !
En insan ! Gönüller kıran değil, gönüller yapan ol…
Ağzınıza, dilinize, elinize sağlık..Helal olsun!