İki haftadan fazla bir süre önce Arnavutluk ciddi bir deprem ile sarsıldı. Birçok Arnavut kardeşimiz hayatını kaybetti, yüzlercesi yaralandı. Binlerce kardeşimiz ise sokaklarda kaldılar.
Depremi öğrendiğim sabah erken saatlerdi, hatta depremin meydana gelmesinden bir saat sonra uyanmıştım ve hemen Arnavutluk’taki tanıdıklarımdan haber almak için telefona sarıldım. Çok şükür hepsi iyilerdi, haber alabildim. Ama gün boyu telefon elimde haberleri takip ediyordum. Artçı sarsıntılar ise endişemi doğrular gibi geliyordu. Ama çok şükür ki daha sonra daha etkili bir sarsıntı olmadı.
Sabah saatlerinde UMKE, AFAD ve TİKA derhal Arnavutluk’a yardım uçakları gönderdi. Kızılay da hazırlanan iki TIR’ı depremin merkez üssü olan Dıraç (Durrës) şehrine gönderdi. Elimizden geleni yapmaya çalıştık yardım edebilmek için.
Başbakan Rama ile Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan’ın telefon görüşmesinin ardından geçtiğimiz hafta çok güzel bir haber geldi. “Arnavutluk’a 500 konut yapılacak.” İşte bu, bize yakışır. Sınırlar ve ülkeler bizi ayırsa da Balkanlarla olan canlı gönül bağımız bu şekilde daha da güçlenecektir. Bu da yetmez demiş olacak ki büyüklerimiz, Laç kasabasına bir de sosyal tesis inşa edilecek. Yani barınmanın yanı sıra bahçeler, parklar, alışveriş merkezleri, otoparklar, dini mabetler gibi sosyal tesisler de inşa edilecek.
İşte budur! Bize de yakışacak şey budur. Arnavut kardeşlerimizin yaralarına ilaç olabilmek, en azından bir ailenin karnını doyurup sırtlarına sıcak bir ceket veya battaniye koyabilmek bizim görevimizdir. Yunanistan’da da deprem olduğu zaman biz koştuk, Endonezya’daki tsunami felaketinden sonra da biz koştuk. İnşallah bu hayırlı düşünceler bir an önce faaliyete dönüşür. Ve inşallah iki ülkenin dostluğu pekişir. İnsanlarımız birbirlerine daha çok yaklaşır.
Bir haftama mal olmasına rağmen bizler de üniversite çapında bir yardım kampanyası başlatma kararı aldık. Nasıl almazdık ki? Türkiye’de bu bölümü okuyan sayılı öğrencileriz ve dilini öğrendiğimiz ülkeye yardım konusunda ilk adımı biz atmazsak kim atacaktı? Fakat malumunuz üniversitede bu tarz bir yardım kampanyası yazılı izin olmadan olmuyor. Güzel bir şeye niyet etmiştik ama nasip olmadı.
Türkiye, her daim Balkanlarda olmalıdır. 1912 yılında Devlet-i Âli Osmanlı’nın elinden çıkan, Balkanlarda son kaybedilen toprak olarak tarihe geçen Arnavutluk’ta da, Bosna’da da, Sancak’ta da, Makedonya’da da, Kosova’da da… Meydanı boş bulup bizim oralardaki kardeşlerimizle aramızı açmaya çalışan dahili ve harici bedhahlara göz açtırmamalıdır. Türk halkı olarak her zaman kardeşlerimizin yanındayız ve olmaya devam edeceğiz.
Biz her zaman Balkanların destekçisiyiz. Öyle olmalıyız. Bu hafta içinde Nobel Edebiyat Ödülü sahibini buldu. Buldu ama çok yanlış bir kişiye verildi. 1995’te Bosna Srebrenitsa’da eski Yugoslavya ya da Sırp askerleri tarafından uygulanan insanlık suçunu inkar eden Peter Handke isimli bir soykırım şakşakçısına… Balkanlar hemen bir olup Türkiye öncülüğünde Bosna, Kosova, Arnavutluk ve Kuzey Makedonya Cumhuriyetleri tarafından boykot edildi. Bu insan nasıl yazar olmuş acaba? Ya tarihi bilmiyor ki bilmemek ayıp değil; ayıp olan öğrenmemektir ya da Müslümanlara karşı bir düşmanlık hissi var. Bugün sosyal medya üzerinde birçok video izleyebileceği site var. O sitelerden birine ‘Genocide in Bosnia- Bosna’da Soykırım’ yazsa tarihi gerçekleri bulabilir. Eğer daha objektif bir arama yapmak isterse de arama motorlarının akademik sayfalarından da bir şeyler bulabilir. Balkan kökenli Müslüman bir Türk genci olarak bu soykırım şakşakçısı sözde yazarı esef ile kınıyorum. Ayrıca bu ödülü böyle bir insana layık gören otoriteleri de kınıyorum. Artık gözümüzde bu kişilerin herhangi bir otoriterliği kalmamıştır. Bu şahsa ve bu ödüle uygun görenlere tavsiyem gidip Bosna’yı görsünler. Srebrenitsa’yı ziyaret etsinler. Neden sadece Bosnalı Müslümanlara karşı insanlık suçu işlendiğini bir araştırsınlar. Böyle şey olmaz! Dünyanın kabul ettiği ve Avrupa’nın göbeğinde, tüm büyük (!) devletlerin gözlerinin önünde işlenen kıyımı nasıl görmezden gelirsiniz?