İnsanoğlu hayatında farklı olay ve durumlarla karşılaşıyor. Memnun olduğu veya şikayet ettiği, mutlu olduğu veya üzüldüğü davranışlarla karşı karşıya geliyor. Bazen bunları dile getiriyor bazen de söylemekten çekiniyor. Hoşuna gitmeyen veya can sıkıcı hal ve tutumlardan kurtulmanın çarelerini arıyor. Mutlu olmanın ve mutlu etmenin yolunu bulmak için direniyor çoğu zaman. İnsan yaşamının her alanını ahtapod gibi saran gerçek dışı, doğal olmayan sahtecilikten, sahte görünüm ve davranışlardan şikayet ediyor, hatta feryat ediyor insan.
Yeter artık!
Bu mu hayat, her tarafı sahtecilik sarmış!
Düzme , uydurma, gerçek olmayan, yapmacık, gösterişten ibaret olan sahte tavırlar!
Tarih boyunca insanı saran sahtecilik sanki de hayatın her alanına yayılmış, iç içe yaşamak mecburiyetinde kalmıştır.
Sahte tanrılar, sahte peygamberler, sahte öncüler, sahte kurtarıcılar, sahte ünlüler, sahte aydınlar, sahte…
Sahte ürünlerden, sahte paralardan, sahte senetlerden, sahte diplomalardan, sahte belgelerden, sahte ürünlerden şikayet eden insanoğlu neyin sahte olmadığını soruyor haklı olarak. Neyin gerçek neyin sahte olduğunu ayırt edemiyor bazen insan.
Bir de insani ilişkilerdeki sahtecilik, insanı çileden çıkarıyor.
Neden insanlar bu kadar sahteleşti ki?
İnsan bukadar da doğallığını kaybedebilir mi?
Sahte yüzler insanın ruhunu sıkıyor, neşesini kaçırtıyor. Sahte gülüşler insanı rahatsız ediyor. Sahte sözler gerçekleri örtüyor. Sahte bakışlar kalpleri mahzun ediyor.
Ya sahte göz yaşları!
Rus yazar Lev Tolstoy: “Üzüntüsü sahte olanın ağlaması gösterişli olur.”.
Gerçekten samimi aşkların ve sevginin yerini sahte aşklar ve sevgiler alırsa neyin değeri kalır ki!
Sahte tatlı konuşmaların arkasında gizlenen kin, nefret, ikiyüzlülük!
Tüm sahte hal ve davranışlar sahte arkadaşlıkların, sahte dostlukların, sahte kardeşliğin bir göstergesi olmuyor mu?
Sahte mutluluklar başkalarını inandırmak için sergileniyor çoğu kez.
Sahtecilik yaşam biçimi mi oldu insanın?
Ya sahteciliğin kökleri insan ruhunun ta derinliklerine kadar inmişse?
İnsan neye inanacağına şaşırıyor. Gerçekle sahte birbirine karışmış…
Rus yazarı Anton Çehov şöyle diyor: “Unutma; İnsanları tanıman için en uygun zaman ayrılmalarına en yakın zamandır. Çünkü o zaman sahte yüzler açığa çıkmıştır!”
Duyguların da sahte olduğuna inanası geliyor insanın.
Sahtecilik, gerçekten daha inandırıcı oldu . İnsanlara daha cazibe mi geliyor sahte sözler, sahte konuşmalar, sahte yaklaşımlar, sahte ilgiler, sahte gülüşler…
Arkasından alay ettiği insanın yüzüne karşı sahte bir sevecenlik maskesi ile dolaşır hale geldi bazı insanlar.
Bazen insan kendi kendine, “ama da ne kadar safmışım!” demiyor mu?
Gerçekmiş gibi gösterilen davranışlar, gerçekmiş gibi söylenen sözler, gerçekmiş gibi atılan yakınlaşmalar, gerçekmiş gibi sergilenen güler yüzler, gerçekmiş gibi verilen sözler, meğer ki hepsi sahteymiş. Saflığıma aldandım!
İnsan gerçekle sahteyi ayırmakta zorluk mu çekiyor?
Amerikalı bilim adamı Benjamin Franmlin: “Para ve insan arasındaki karşılıklı ilişki şöyledir : İnsan paranın sahtesini yapar, para da insanın.”.
Sevgilerin sahte olduğu bir dünyada yaşamak hiç de kolay değil…
İnsan bazen ne yapacağından, nasıl davranacağından çaresizlik içinde kalıyor, hatta feryad ediyor: yeter artık, bıktım, yoruldum, sıkıldım sahte yüzler görmekten, sahte gülümsemelerden, her şeyi sahte olan insanlardan!
Görünüşte mükemmellik göstermeye çalışanlar, yaptıkları ve söyledikleriyle sahteliklerini ortaya çıkardıklarını fark edemeyenler…
İnsan bu kadar çabuk aldanan bir varlık mıdır?
Niyeti sahtelik olan insanların dilinden bazen bal damlar!
İnsan da sorgulamadan, işin aslını merak etmeden, hakikatı araştırmadan görünüşe aldanıyor.
Bazı dostlar vardır ki gülmesi sahte, sevmesi sahte, kendini hiç fark ettirmeden kaybolur gider zamanla…
İnsan bazen gerçekten hayret ediyor! Bir anlam veremiyor, insan bu kadar sahte olmayı nasıl başarıyor?
İnsan, sahte gülüşleriyle, sahte sözleriyle, sahte davranışlarıyla insanları kandırmakla, duygularıyla oynamakla eline ne geçti, ne kazandı söyleyebilir mi?
Nerede insanlığı, nerede vicdanı…
Asıl kimliklerini ve niyetlerini saklayarak, emellerini gizleyerek sahte davranışlarla insanların güvenini kazanmak için, yeri geldiğinde övüp yere ğöğe sığdırmayanlar, bir zaman sonra farklı bir tutum sergilemekten hiç de sakınmazlar. Hatta kendilerini övebilmek için veya başkalarının yanında şirin görünebilmek için başka insanları eleştermek ya da hata ve kusurlarıyla dalga geçirmeyi marifet sayarlar. Her zaman başkasının hayatı hakkında konuşmakla insanların ona dikkat etmesini ve ilgi duymasını beklerler. Her fırsatı, her olayı kendisi için bir gösteriş malzemesi olarak kullanır.
Hz. Mevlana: “Aslında farkındayım hayatımdaki sahte varlıkların. İstesem bir anda temizlemesini de bilirim. Ama bunca sahteliğin benim samimiyetime ihtiyacı var.”.
Bu sahte gösterişin farkına varanları da kadir kıymet bilmemekle, vefasızlıkla, kendini beğenmişlikle gibi çeşitli yakıştırmalarla suçlamayı da iyi becerirler.
Bunu beceremeyen, kendi doğrularının çizgisinden sapmayan, yağcılık yapmayan, hiçbir beklentisi ve çıkarı olmayan, yaşamın her alanında höşgörüleriyle, iyi niyetleriyle, saygı ve hürmetleriyle insanlara yaklaşanlar, sahteciler tarafından hoş karşılanmıyor, hatta tenkid ediliyor.
Doğru, dürüst, samimi, güvenli insanların var olduğu gibi, sahte insanlar, sahte yüzler, sahte kişiliklerin de var olması bir toplumsal gerçektir.
Sahtecilikten uzak bir yaşam dileği ile…
Amiiin. ALLAH hepımızi riyakarlıktan, gösteriş, kibirden uzak tuttsun. Ellerıne sağlık Eyüb Abey