İnsanların yuvası birey olarak ev, millet olarak da vatandır…
Huzur ve emniyet bakımından evsiz yaşamak mümkün olmadığı gibi, vatansız yaşamak da mümkün değildir.
Vatan olmadan bir milletin ayakta durması mümkün değildir… Bir milletin var olması, mevcudiyetini devam ettirebilmesi, ancak topraklarına sahip olmasıyla mümkündür.
Bizi şefkatli bir ana kucağı gibi bağrına basan bu toprakları yabancılara çiğnetmemek, ay yıldızlı bayrağımızı ebediyen göklerde dalgalandırmak, semayı çınlatan ezanı, gönülleri yeşerten Kuran-ı Kerim seslerini susturmamak, toprağın altında yatan şehitleri rahatsız etmemek, üstündekileri de zillete ve esarete düşürmemek için canla başla çalışmak her Türk’ün görevidir.
Vatan sevgisi, sevgilerin en güzeli ve kutsalıdır… Vatan sevgisi imandan sayılır. Ancak bu sevgi söz ile olmaz. Vatanını seven, onun uğrunda canını, malını feda etmekten çekinmez. Şair ne güzel söylemiş: “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”
Vatan aşkı, en asil, en yüce sevgilerden biridir… Gerektiğinde vatan için savaşmakta, can vermekte vatan sevgisinin bir göstergesidir. Bizler vatan uğrunda kanlarıyla destanlar yazan, şehitler ve gazilerle dolu bir milletin çocuklarıyız.
Şanlı ecdadımızın bu vatan topraklarını bizlere nasıl emanet ettiğinin bilinci içerisindeyiz. Vatan ve Bayrak uğrunda her türlü fedakârlığı göstereceğimiz en değerli varlığımızdır.
Vatanımıza, düşmanlarımızın göz dikmesine asla razı olamayız…
Şunu hiç unutmayalım ki, vatan için yaşamasını bilmeyen, vatan için ölmesini de bilemez. Önce bu vatan için yaşamak, bu aziz millet için yaşamak. Bu necip milletin ilerlemesi, istiklal ve istikbali için şuurla çalışmak şarttır.
Vatanımızı ve Milletimizi seviyorsak, ama gerçekten seviyorsak, şu mübarek Anadolu toprakları üzerinde milli bütünlük, barış ve selamet içinde ilelebet yaşamak istiyorsak, öz nefislerimiz de bulunan Türk karakterini muhafaza etmeliyiz.
Vatanını her şeyden fazla seven bir Türk olarak, düşmanlarımızın çirkin gaye ve oyunlarını çok iyi bilmeli, düşmanın tuzağına düşmemek için çok uyanık olmalıyız.
Birlik olmalı, ayrılıklara düşmemeliyiz… Zira birlikte dirlik, ayrılıkta hüzün ve acı vardır şüphesiz.
İnanıyoruz ki, bir Müslüman için erişilebilecek rütbelerin en yücesi şehitliktir. Vatan uğrunda şahadet şerbetini içip bu fani âlemden göçenler, Allah katında peygamberlerden sonra en yüksek mertebededirler. Biz onları aramızdan ayrılmakla öldü sanıyoruz. Oysa onlar diridirler. Mahiyetini bilmediğimiz bir hayat ile yaşamakta ve rızıklandırılmaya devam etmektedirler.
Şehitliğin faziletini anlatan hadis-i şeriflerinde Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) şöyle buyuruyor:
“Cennete girdikten sonra hiçbir kimse dünyaya gelmeyi arzu etmeyecektir. Yalnız şehitler böyle değil. Şehit, gördüğü ikramdan dolayı dünyaya dönme ve on kere şehit olmayı temenni eder.” (Tirmizi, Cihad, 25)
Rabbim, mübarek şehit kanıyla sulanan bu toprakları düşman çizmelerine çiğnetmesin!
“Allah kudret ve mutlak intikam sahibidir, insanlara yaptıklarının karşılığını acımadan tattırandır.” (Al-i İmran 4. Ayet) Bizlere de şühedanın kanını yerde bıraktırmamayı nasip etsin…
Bu Vatan bu Bayrak için gözünü kırpmadan Şehadet şerbetini içen tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz…
Küffarın üstüne yürüyen yiğitler, İki gidip bir geliyor…
Aslı, Şahitli Şehit lakin bize zor geliyor….!!