Avrupa’yı medeniyetin merkezi olarak görenler ve insanlığı oralarda arayanlar neden tarihin sayfalarını aralamazlar?
Avrupa’nın kara lekeleri saymakla bitmezken Isviçre’ nin de bir kara lekesini daha gün yüzüne çıkaralım.
Verdingkinder!
Nedir Verdingkinder?
Kimsesiz ya da gayri-meşru çocukların kilisenin aracılığıyla ailelere satılması ve böylelikle oluşturulan kölelik sistemi…
Bu şekilde sözde evi olan çocuklardan ne yaşadıklarına bakılmaksızın herhangi bir şikayet etmeleri yerine minnettar olmaları beklenmektedir.
Çocukların yaşadıkları kötü şeylere dair söylediklerine ise hiç bir şekilde kulak verilmemektedir. Bu çocuklar ağırlarda yaşarlar, hayvanlarla aynı yiyecekleri yemeye zorlanırlar, hünharca çalıştırılırlar, cinsel istismara uğrarlar, işkence görürler lakin yine de minnettar olunması beklenir.
Tecavüze uğrayıp hamile kalan kız çocuklar bebeği düşürülerek ölüme terk edilirler ya da bir ihtimal böyle dünyaya gelmiş çocuklar anneleriyle aynı kaderi yaşamaya mahkum edilirler, aşırı tecavüz edilmekten ölen erkek çocuklar tabutlara konup gömülerek üstü ört bas edilirler.
Vahim vahşete yönelik anca 1900’lü yılların sonuna doğru yazar ve sivil toplum örgütlerinden tepkiler yükselince önüne geçilebilinmiş hatta bu tepkilerin tetiklenmesi adına filmler çekilmiştir.
Isviçre’ den ufak bir özür geldiyse de bu sistemde payı olan kilisenin sessizliğini koruyor olması insanlık ve medeniyetin nerede olduğunu sorgulatıyor.
Ayrıca Isviçre’ nin Islam düşmanlığını tetikleyen ve müslümanları sindirici uygulamalar ve kararlar almasını da göz önünde bulundurduğumuz da aslında Avrupa’da faşizm ve kokuşmuş bir vahşi zihniyetin hiç gitmediğini ve günümüzde daha da radikalleşerek arttığı görülüyor.
Kendi ırkına bile bu şekilde zulmeden bir zihniyetin elbete farklı millet ve inançlara saygılı davranması ya da yaşama hakkı tanıması beklenemez.
Avrupa’ya hayran olan ve ülkemizi ve medeniyetimizi kötüleyerek üstün olduğunu iddia eden zihniyet bir defa bu kara lekelerle yüzleşmeli ve bir kere daha düşünmeli.
Islam medeniyeti bu zamana kadar insanlığın ve şefkatin, ahlakın en zirve noktasında her millete yaklaşım göstermiş ve mazlum kim olursa olsun sahip çıkmışken ki bu sahip çıkmak Isviçre’deki gibi bir kölelik sistemi asla değilken hala daha bu medeniyet kötüleniyor ve hiçe sayılmak isteniyor.
Osmanlı’nın gayri müslim ve kimsesiz çocuklara nasıl sahip çıktığı ve sarayda önemli görevlere kadar yükselmesine imkan tanıdığı bir devlet anlayışı ve medeniyet hala daha aşağılanarak anlatılıyor.
Lakin Avrupa’nın bir çok devletinde medeniyetsizlik, zalimlik ve kokuşmuşluk gün yüzüne çıkarılmıyor, çıkarılmadığı gibi daha da yükseltiliyor.
Önce biz müslümanlar ve Islam medeniyetinin mensubu olarak kendi medeniyetimizin değerlerini öğrenmeliyiz. Medeniyetimizdeki değerleri hatırlatarak ve hatırlayarak yeniden gün yüzüne çıkarmalı ve Avrupa’yı kendi karanlıklarıyla yüzleştirmeliyiz.
Yeniden bir Türk Islam medeniyeti sentezi inşa ederek kökeninden beslenip bu çınarın dallarını daha çok millete uzatmalıyız ki bu medeniyet ve Islam şahlansın.
Islam’ ı “kılıç dini” olarak lanse eden, kin ve düşmanlık tohumları ekem kilise aslında savaştan ve zulümden beslenenin asıl kilisenin olduğunu Avrupalı millete göstermenin başka yolu var mı?