Farklı özelliklere sahip olan insanoğlu sosyal hayatta yardımlaşmaya, paylaşmaya özen göstermiş tarih boyunca. İnsan, yalnız kendi rahatını, huzurunu, mutluluğunu düşünmemiş, başkasının da aynı değerlere sahip olması için elinden geleni yapmaya çalışmıştır. İnsanlar, “mutluluklar paylaşılınca çoğalır, üzüntüler paylaşılınca azalır ” atasözüne uyarak maddi ve manevi desteğe önem vermişler.
Peki yalnız kendi sefasını düşünüp başkasıyla ilgilenmeyenler yok mu?
Başkasının durumu beni ilgilendirmez diyenleri duymadık mı ?
Evet, bencil insanlar yalnız kendini, kendi çıkarını, kendi menfaatini, kendi rahatını düşünür. Yalnız kendine önem veren insanın, toplumda yalnızlaştığı da bir gerçektir. Kendinden başka diğer insanlarla da ilgilenip maddi ve manevi yardımlaşmaya ve paylaşmaya önem verenler her zaman toplumda takdir edilmiş, hayır duayla anılmıştır. Çeşitli dönemlerde bu tür faaliyetler devam ederken Osmanlı döneminde farklı bir metod uygulanmıştır. Sadaka denilen yardımlaşmanın gizli yapılmasına önem verilmiş ve “Sadaka Taşı”yla insanların ihtiyaçları giderilmeye çalışılmıştır.
Arapça olan “Sadaka” sözü, doğruluk¸ doğru söz söylemek¸ doğru davranışta bulunmak¸ doğru olanı tasdik etmek¸ içtenlik¸ samimiyet¸ ihlâs¸ gerçek¸ hakiki, samimi ve sürekli bağlılık anlamına gelen “sıdk” kelimesinin çoğuludur. İslam terminolojisinde “Bir Müslüman’nın gönüllü olarak veya dini bir vecibeyi yerine getirmek üzere ihtiyaç sahiplerine yapılan maddi manevi iyilik, yardım ve faziletli davranış” anlamına gelir.
Misalli Büyük Türkçe Sözlük’te sadaka kelimesi, “karşılık beklenmeden sadece Allah rızası için fakirlere verilen para, mal vb, olarak ifade edilmiştir.”.
Sadaka taşı ise, iki metre boyunda silindir veya dikdörtgen prizması şeklinde olan taşlardır. İhtiyaç sahiplerinin alabilmeleri için para veya altın bırakılan özel yerlerdir.
Osmanlı’da, derdini kimseye anlatamayan fakirler, ihtiyacı olduğunda gecenin geç saatlerinde bu taştan ihtiyacı olduğu kadar alır ve giderdi. Sadaka taşları işlek yerlerde olabildiği gibi, sadakayı alanın da verenin de kimsenin göremeyeceği tenha yerlere de konulmuştur.
Asrın tefekkür ve gönül insanı Samiha Ayverdi, Sadaka taşıyla ilgili şöyle yazmıştır:
“İhtiyaçlı olup da sadaka isteyemeyen onurlu kimselerin, kimse görmeden gece karanlığında almaları için hayır sahiplerinin gizlice para bıraktıkları yer. Bir zamanlar sadaka taşı denen mahallere gizlice para bırakan ve gün görüp kaybetmiş olan ihtiyaçların mahcup olmadan hayır erbabının bu lütufkarlığından gece karanlığında kimseler görmeden almalarını temin eden bir zihniyet vardı.”.
Hayret doğrusu!
Nasıl bir anlayıştır bu!
Yardım severliğin bugün ki anlayış için çok farklı bir zihniyet yaşanmış. İnsana önem verilmiş. İnsan mahcup olmasın diye… Yüzü kızarmasın… Ezik hissetmesin kendini…Onuru kırılmasın insanın…
O taşa elini uzatan yardım bırakmak için mi yoksa yardım almak için mi girdiğini bilemezdi insan. Genelde de geceyleyin yapılırdı. Gelenler elini sokar bırakır, alanlar elini sokar alırdı bir zamanlar. Evet bir zamanlar böyleydi insanımız. Gösterişsiz yardımseverlik , kimse bilmeden, anlamadan, görmeden, gönülden yapılan yardım. İhtiyaç sahipleri de kendilerini belli etmeden ihtiyacını giderecek miktarda alır diğerlerini de başkalarına bırakarak özen gösterirdi. Sadaka taşı aslında merhametin, şefkatin, inceliğin, zerafetin bir örneğiydi.
Ya bugün!
Veren de… Alan da…
Peygamber Efendimizin ifade buyurduğu gibi: “Sağ elin verdiğini sol elin bilmemeli.” düsturuna uygun yapılan yardım anlayışı bir zerafet içermektidir. Yetim, dul, hasta, öğrenci veya herhangi bir aile veya kişinin sizin yaşadığınız hayat standardından daha aşağı bir seviyede ise, geliratının yetersiz olduğu, çocuklarının bakımını yapamayacağı kişilere yardımların gizli yapılması öngörülmüştür. Verilen sadakaların, yapılan yardımların gösterişten uzak ve herkesin gözü önünde yapılmaması makbuldur. Bazı insanlar geçim sıkıntısıyla karşı karşıya kalabilir, bir zamanlar başkasına yardım ettiği halde çeşitli sebeplerden dolayı yardıma muhtaç duruma gelebilir fakat hiçbir zaman rencide edilmeyi kabul etmez, onurundan taviz vermez, gururuna toz kondurmaz. Evet insan her zaman insandır. Hakir görülmekten hoşlanmaz. İnsanı, bulunduğu durumdan dolayı küçümsememeli, hor görmemeli!
Ne malum ki insan o duruma düşmeyebilir. Hayat insanı halden hale değiştirebilir. Hiçbir şeyine güvenme. Hiçbir şeyin garantisi yoktur. Dünya hayatı inişli çıkışlı bir merdivene benzer. Şükretmeyi bil!
Bizler yardımlaşmayı ve paylaşmayı seven bir milletiz. Tarih boyunca insanımız hangi durumda olursa olsun bir parça ekmeği bile bir kaç kişiyle paylaşmayı bilmiştir. Yetim ve öksüzlere yardım etmeyi vazife bilmiş insanımız. Başı darda kalana, borcu olana her zaman yardım elini uzatmıştır.
Atalarımız sosyal adaleti, sosyal barışı sağlamak içim hayır eserlerinden biri de, Sadaka taşlarıdır. İnsana saygı medeniyeti kurmuşlar, paylaşmayı çeşitli kurumlarla yaygın hale getirmişler. Külliyeler, imaretler, hanlar, hamamlar, şifahaneler, sadaka taşları hep insan için kurmuşlar. Onur ve vakarından dolayı fakirliğini gizleyenler ihtiyaçlarını kimseye açamayanlar için ince ve farklı yardım yolları bulmuşlardır. Onlara muhtaç olmanın ezikliğini yaşatmama, gönüllerini kırmamak için gayet zarif yardım şekilleri geliştirmişler. Alan utanmaktan, verende gurur ve riyadan korunmuştur.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Her hayır, iyilik sadakadır.” buyurarak sadakanın çok geniş bir anlam çerçevesine sahip olduğunu bildirmiştir.
Sadakanın malın iyisinden ve sevilen şeylerden verilmeli¸ açık olarak veya gizli olarak (tavsiye edileni budur) verilmeli¸ bollukta ve darlıkta da verilmeli¸ başa kakılmamalı¸ gösteriş için verilmemelidir. Birisine güler yüz göstermesi, güzel ve yumuşak söz söylemesi, selam vermesi, verilen selamı alması, engelli birisinin arabaya binmesine yardımcı olması, yolda karşıdan karşıya geçerken yaşlı veya engelli birisine yardım etmesi, yol soran birisine yol göstermesi, yoldan geçen insanlara eziyet veren şeyi kaldırması da sadaka kabul edilmiştir.
İki cihan rehberi Hz. Muhammed Efendimiz sadakayı farklı boyutlarıyla gündeme getirmiş. Sadakanın maddi boyutu yanı sıra diğer alanlarda ki önemini de vurgulayarak şu açıklamalarda bulunmuştur :
“İki kişi arasında adaletli davranman bir sadakadır”.
“Yoldan insanları rahatsız edici bir şeyi kaldırman da bir sadakadır”
“Güzel bir söz de bir sadakadır”
“İlim olan ilminden, malı olan malından sadaka versin”
Maddi sadaka yanısıra manevi sadakanın da önemli olduğunu, Mevlana’nın dilinden Gönül Sadakası hakkında söylediği sözü de hatırlatmakta fayda vardır:
Hz. Mevlana, insanları yarı yolda bırakanlar için bakın ne diyor, “Umut verip, güven aşılayıp da yarıyolda bıraktığın insanın gönül sadakasını her iki dünyada da veremezsin!”
Sadakada nezaket, yapılan iyiliğin ruhunu teşkil eder.
Birisi atıyla bir beldeden başka beldeye gidiyormuş yolda ağacın altında dinlenen birini görmüş slm vermiş gittiği yöne götürebileceğini söylemiş, fakat yorgun ve yaya olan bu iyiliğe karşılık içinden atına göz koymuş, adama sen biraz dinlen bende atına şöyle alışmak için binebilitmiyşm demiş atın sahibi tabi demiş adam bindikten sonra adama nasıl kandırdım atını alıyorum demiş. Adam bir dakika demiş birşey söylyeyimde bari öyle al git; atı alman hiç mühim değil ben daha iyisini alırım fakat sen benim güvenimi yerle bir ettin benim yardım severliğimi iyi niyetimi körelttin bundan sonra korkarım yardım etmeye demiş bilmiyorum bu kıssayı bir yerden okudum mu dinledim mi ama ne yazık ki günümüz insanları iyiliği yardım severliği çok istismar ediyorlsr saygılarımla. Cımanızı tebrik eder Rabbim iyilerin en şyisiyle karşılaştırsın yardım ve iyiliklrimizi kabul etsin. İyilerin sayısını artırsın.