Konuya geçmeden önce eleştiri ve eleştirmek sözlerinin Misalli Büyük Türkçe Sözlük’teki anlamlarına bir göz atmayı uygun gördüm. “Eleştiri” sözü “Bir kimse veya şeyin, iyi ve kötü taraflarını ortaya koyarak değerlendirmesini yapmak,tenkit” olarak ifade edilirken, “Eleştirmek” de “Gerçek değerini belirtmek için doğru ve yanlış taraflarını ortaya koymak,tenkit etmek” anlamıyla tarif edilmiştir.
Eleştiri mi, hakaret mi?
İnsan, çoğu kez yapılan eleştirileri okumuş, dinlemiş veya şahit olmuştur. Belki de eleştirmiş veya eleştirilmiştir. Genelde insanoğlu çeşitli sebeplerden dolayı eleştirmeyi seviyor, hatta bunun için bir fırsat arıyor. Okuduğu, gördüğü veya duyduğu bazı şeyler hakkında kendi görüş, anlayış ve düşüncelerini de ortaya koymak için daha doğrusu eleştirmek için sabırsızlanıyor. Şu bir gerçek ki eleştirisiz, doğruların ortaya çıkması, gerçeklerin anlaşılması, yanlışların düzeltilmesi, farklı düşüncelerin dile getirilmesi mümkün değildir.Tabiki söz konusu yapıcı eleştiri ise…
Eleştiri, şiddet eğilimini asla getirmemeli, eleştiri dozu çok iyi ayarlanmalıdır.
Neden insan eleştirir?
Eleştirinin amacı nedir?
Eleştirmeyi meslek edinen insanlar, bu işi çok sever, fakat iyi ve doğru şeyleri hep gözardı ederek, daima kötü ve yanlış yapılanları, hata ve eksikleri, gündeme getirerek eleştiriyor. Şu bir gerçek ki hatasız insan olmaz, ama hiç kimse her zaman yüzüne vurulmasından da hoşlanmaz. İyi bir işi veya başarıyı takdir etmekten hoşlanmayan insan, acımasızca eleştirmekten adeta zevk alır. İnsanları eleştirmek çok kolay da, ya kendin eleştirildiğinde…
Her kim olursa olsun, bir kişinin hatasını ortaya çıkarmayı, küçük düşürmeyi çok mu seviyor insan?
Peki ya kendisinin eleştirilmesine nasıl tepki verir?
Eleştiride kullanılan sözlerle insanları kırmadan, hakaret içeren sözler kullanmadan, yapıcı eleştiri yapmak daha faydalı olur. Başkalarının yanlışlarını, hatalarını, eksiklerini bulmakta ve bunları eleştirmekte sakınca görmeyenler, kendilerini de sorgulamalıdır. Ama ne yazık ki hep başkasını eleştirmek daha kolay ve cazip geliyor insana. Bir insanın konuşmasını, davranışını, yaptıklarını, bir yazı veya sanat eserini eleştirmek için ilk önce sağlam bir bilgiye sahip olmak gerekir. Eleştiri bir ahlaki sorumluluk ve iyi niyet ister.
Çin filozofu Konfüçyüs eleştiri hakkında şunları şöylemiştir: “Eleştiri ya da tenkit, yalnız eksikleri, hataları, kusurları söylemek değildir aslında. Eleştiri, bir şeyi inceleyip iyi ve kötü yanlarını ortaya koyma, onun gerçek değerini belirleme demektir. İnsanlar eleştirmekten hoşlanmazlar. ‘Hadi beni eleştir’ deseler bile inanma sakın. ‘Beni öv’ demek istiyordur”.
Makul ölçüde eleştirilen, bazen eleştiriden memun olur. Doğru bir eleştiri kendisine yardımcı da olabilir, hatasını anlayabilir, eksiğini giderebilir, pişmanlık duyabilir, düşüncesini değiştirebilir.
İngiliz devlet adamı Winston Churchill eleştiri ile ilgili bakın ne demiş: “Eleştiri belki güzel bir şey değildir, ama gereklidir. Ağrı ile aynı işi görür. Çünkü ağrı vücutta bir arıza olduğunu haber verir.”.
Başkasını eleştirmekte illa da ona acı vermek, küçük düşürmek için sözler kulanmak gerekmiyor. Bu bir insafsızlıktır, insafsızlığın sonu da insansızlıktır. Eleştiri düşmanlık değil, dostluk içermelidir.
Günümüzde maalesef incelemeden, anlamadan, başkalarını eleştirmekte, gönül kırıcı sözler söylemekten sakınmaz insanoğlu. Her insanın birtakım zaafları olabileceğini bilmeli ve eleştirmede çok aceleci olunmamalı. Her durumda olduğu gibi eleştirmede de hemen acımasızca suçlamamalı.
Amerikalı yazar ve kişiler arası iletişim uzmanı Dale Carnegie çok önemli bir konuya dikkatleri çekiyor: “Allah, insanlar hakkındaki hükmünü, bütün ömürleri bittikten sonra veriyor da biz aciz insanlar kim oluyoruz da onları bir kez görmekle, iki üç yazısını okumakla, birkaç dedikodu dinlemekle, haklarında hüküm verebiliyoruz.”.
Genelde insanlar methedilmekten çok hoşlanırlar, hatta böyle bir şeyden kendilerini mutlu hissederler. Aynı insanlar ise, yüzlerine karşı eleştirmekten hoşlanmadıkları gibi çok mahcup oluyorlar.
Alman devlet adamı Otto von Bismarck: “Bir kimsenin beni yüzüme karşı methetmeye hakkı olursa, yüzüme karşı beni tenkid etmeye de hakkı olması lazımdır.” diyor.
Eleştiren insanlar, her şeyin doğrusunu bildiklerini zannederken çoğu kez hırslarına kapılıp gereksiz eleştiride bulunduklarını anlarlar. İskoçyalı yazar ve tarihçi Thomas Carlyle: “Bir kimseyi eleştirmeden önce, o işin aslını anlamalıdır.” diyor. Eleştiride insanın kullandığı konuşma üslubu, davranışı, ses tonu ve hareketlerinin önemli olduğuna dikkatleri çeken Amerikalı politikacı Frank A. Clark şöyle diyor: “Eleştiri yağmur gibi, bir insanı köklerine zarar vermeden besleyecek kadar nazik olmalıdır.”.
Eleştirmede insanların yaptığı en büyük hatalardan biri de, yapıcı eleştiri yerine, kesin bilgi ve belgelerle eleştirme ve hataları düzeltme yerine, belgesiz ve bilgisiz bir şekilde, gizli veya aleni olarak, sadece karşısındakini zor duruma düşürmek, aşağılamaktan sakınmazlar. Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Eleştiriyi bir kusuru iyileştirmek, bir hatayı düzeltmek amacı dışında, sadece tenkit için yapan insanlarda genellikle ego kabarması vardır. Bu yüzden ben merkezci tipler, eleştirmeyi çok severler. Eleştiri ve kritikler, karşı tarafta hasar oluşturmayacak biçimde yapılmalıdır. Eleştiren kişi, tenkitlerinde eğer egosu adına değil de iyi niyetle hareket ediyorsa, eleştiri kişilik çatışması haline dönüşmez. Başkalarını sık eleştiren insanlar, ‘Sen zaten önemli birisin.’ mesajını alırlarsa, eleştiriye olan ihtiyaçları azalır.”.
Herkesi ve herşeyi eleştirmeyi bir yaşam biçimi gibi kabul edenler en küçük bir yanlışı veya eksiği yakaladıklarında zaman kaybetmeden ilk fırsatta yüze vurmayı marifet sanırlar. Eleştirdikleri insanın kendini kötü hissetiğinde mutluluk duyar, adeta sevince boğulur. Aynı insanlar ise kendi eksik ve yanlışlarından konu açılmasını istemezler, eğer açılırsa da hemen reddeder ve karşı çıkarlar.
Bu insanlar öz eleştiriden kaçınırlar. Öz eleştiri yapabilen biri olmak, hayatta hataların her zaman olabileceğini kabul etmektir aslında. Elbette kişi öz eleştiri yaparak önce kendisinin yaptığı hatalara bakar. Onları değerlendirip ele alırken başkalarının da aynı hataları yapabileceğini ve bunun oldukça doğal bir şey olduğunu bilir.
Fransız yazar Jules Renard: “Eleştiri şeklimiz, bizim sahip olduğumuzu düşündüğümüz özellikler başkalarında olmadığı için onları suçlamaktan ibarettir.”.
Eleştirmeyi çok seviyoruz ama eleştirilmeye tahammülümüz hiç yok. Bu kadar kolay mı insanı eleştiri niyetiyle hakaret etmek, saldırmak, onur kırıcı sözler söylemek…
İnsan, yapılan yanlışlıkları, haksızlıkları, yolsuzlukları, sahtecilikleri elbette gündeme getirerek eleştirmelidir. Uyarmayı kendinde hak olarak görebilir. Ama bu her şeyi eleştirmek anlamına gelmiyor. Özellikle toplum yararına yapılması gereken fakat ihmal edilen şeylerden sorumluların yaptıkları işler, sergiledikleri tutum ve davranışların eleştirilmesi doğal ve gerekli olarak kabul edilebilir.
Eleştirmek istediğiniz insanları sevmeyebilirsiniz, düşüncelerini beğenmeyebilirsiniz, aynı dünya görüşünü paylaşmayabilirsiniz ama eleştirirken saygıda kusur etmemeli insan.
Çoğu kez eleştirilen, eleştirinin doğruluğu ve yanlışlığına bakmadan sırf eleştiri edildiği için tahamülsüzlük göstererek hemen karşılık vermekle savunduğunun haklılığını kanıtlamaya çalışıyor.
Bazı insanlar kendilerini dokunulmaz olarak addediyor, yani kendilerinde herkesi eleştirme hakkı görüyor, fakat hiç kimsenin eleştirmesini kabul etmiyor. Bu anlayıştaki insanlar hiç farketmeden tanıdığı tanımadığı, arkadaşını dostunu, komşusunu kardeşini, rahatlıkla eleştirebilir. Eleştiren kişi yaptığı eleştiriler doğrultusunda haklı olabilir, fakat kullandığı hakaret içeren onur kırıcı sözlerden dolayı haksız duruma düşebilir. Aynayı hep başkasının yüzüne koymak isteyenler ilk önce kendileri aynaya bakılmalıdır.
İrlandalı yazar George Bernard Shaw: “Birini eleştirmek istiyorsanız, en uygun yer aynanızın karşısıdır” .
El insaf!
Eleştirilerin, kin ve nefretle değil, sevgiyle, saygıyla yapılması dileği ile…