Muhabbet olmadan, fikri birliktelik, fikri birliktelik olmadan zikri birliktelik olmaz.
Yanlış yapıldı, genelde her isyeyene biat verildi, muhabbet yoksun edildi. Bir dönemi silmeden, düzeltmeden gelecek birliktelik oluşmaz. Şimdi anlayışın fikri temeli atılmalı, inşaası az da olsa gönüllerde bir edildi.
O, kendi varlığının mübarek katlarının alâ’sından size ince ve latif düşünceler sundu. Bunda hiç ayrım yapmadı, birbirinize yaklaşasınız diye birbirinize doğru akan ırmaklar yarattı. Onlar toprağın üzerine farz kılındığı gibi vücudunuza da farz kılındı. O, akan suları bulmadan yaşamı size zindan kıldı.
Toprağın üzerine farz kılındığı kadar insanoğluna da farz kılınan bu birbirine doğru akan ırmakları bulmadan birbirimize yaklaşamayacağımızı buyuran mürşid bu gerçekle hangi açıdan birbirimize yaklaşmamız gerektiğini açık ve net ortaya koymaktadır. İnsanın içinde devri daim çeşmeler vardır, onları bulmalısın. Gönüllerin daima birbirine aktığını ve bu akışı sağlayan ırmakların her an insanın içinde devir daim akmakta olduğunu vurgular mürşid.
Cenab-ı Hakk, maddeden en hafifine hiç bir şeyi esirgemedi, en ince nimetlerinden aşk ve muhabbeti bağışladı. Aşkı, yaşamak için hava kadar elzem kıldı, onu hücrelerinizin ihtiyacı kıldı.
Bu sözler muhabbet olmadan gönüllerin birbirine akamayacağını açıkça ortaya koymaktadır. Demek fikri birlikteliğin oluşabilmesi için ilk önce muhabbet olmalıdır. Fikir ve zikir birlikteliği de arkasından gelir.
Artık muhabbet ile şahlanma zamanıdır. Muhabbet olmadan kapının ilk eşiğinden geçmemiz mümkün değildir. O nedenle muhabbet, muhabbet, muhabbet, mutlaka ve illa ki muhabbet gereklidir.
Dünyaya muhabbet duyan, Hakk dostuna muhabbet duymaz. Hakk dostuna muhabbet duyan, dünyaya muhabbet duymaz.
Muhabbet bağına girilmeli, gençlerin gönlüne huzur doğmalı, anlayan anlatan gençler oluşsun muhabbet meclislerinde ki bilinçli olarak yön verelim geleceğe.
İlim sınırsız varlığından bize akan bir kevserdir. Rabbim bize muhabbet edelim ve konuşalım diye ilim bağışladı. Onu korumak da bize farzdır. Muhabbetin sahibine sınır koymazsak bir vakit sonra kibrin ve şöhretin önünü alamayız. Muhabbet sadece ikinin karşılıklı gönül bir’liğinin tek’liğindedir.
Fakat O’nun ilminin temsilcileri tek’tir. Şimdi kuşluk vaktin ilim sesini kim duyar. O, semi kulağı dost ile yakîn olana O verdi ki şeksiz hizmetimiz hayy olmalı.
Dost katına uçmak için ol dostu ile muhabbet gerek. Sen muhabbet için dostu bulmazsan uçmağa ne gerek.
Ne güzel yaratmış Cenab-ı Mevlâm âlemi. Her zerre bir ismin taşıyıcısı, her isim muhabbetle Hakk’ın bir izharı, her izhar muhabbet varlığının ispatı. Beyhude geçer muhabbetsiz ömürler, onu zerrede bilmeyince, ismiyle bulamadıkça, varlığına burhan dostu aramadıkça. Muhammed Mustafa rahmeten-li’l âlemin, muhabbeti menba-ı himmet ü ilim. Dostun siracı ve müniridir, dostu müjdeleyendir, dostu O’ndan isteyeceğiz, O’ndan dileyeceğiz muhabbeti ve daim dost muhabbetle O’na yöneleceğiz. O’nu gönülden dileyen kalpler kendilerinin Hayy olan dostun kapılarını açacaktır. Ama yetmez o kapıdan girmek. Dost endeksli olunmalı, dost muhabbet odaklı yaşamalı ve dost merkezli yücelmeli. Koşulsuz hizmeti doğuracak bu yöneliş kişinin Hakk katından kendisine sunulan en büyük hediyedir. Ama yetmez karşıdan bakmak. Hediyeyi açmak gerek..
Muhabbetten Muhammed’i, Muhammed’in iç varlığından Allah’ı zuhur ettirmektir. Muhabbet O’na dönmek, sohbet ise bizim için yaratılan aleme yönelmektir.
Sohbet bir ondan, bir bundan, biraz da şundan konuşmaktır. Oysa Muhabbet içinden Muhammed’in doğduğu ne müthiş bir canlılıktır. Muhammed (s.a.v) ruhaniyeti gelir konur o muhabbet meclisine de tüm kalplere bir nûr düşürür. O nûr seni muhammedi iklimlere götürür ki kalpler birbiri içine girer o mecliste. O Muhammedi nûr bir kalpten diğerine akar, orada Bir olur gönüller. Ben sen kalkar, Senben bensen “biz” olur herkes. Hep birlikte bir muhabbetin deminde devran olur, Muhammed kokulu güller demin devranına yâr olur.
Sevgi duymak ile muhabbet bağlamak farklıdır.
Hz. İbrahim a.s.’ın nefsi, ailesi, evladı vardı. Onları severdi. Fakat İbrahim a.s. onlara değil, Hakk’a dost idi. O’ndan gayrı hiçbir şeye muhabbeti yoktu. Allah c.c. mala mülke, şekle şemale, evlada, aileye bakmaz. O, kalpte olana bakar. Kalpte olan güzelse, gayri olan her şey güzeldir.
Yol, kendi başına bulunmaz. Seyrü süluk yoluna çıkmak isteyen kimse, kendisine bir mürşit bulacak ki o rehber kişiyi eğitecek, vazifeler verecek ve kişi bu vazifeleri yerine getirecek ki terakki edebilsin. İlerlemeyi kaydedebilirsek bu hizmetimizin bir karşılığı olarak bize mutlaka bir mana verilecek. Tasavvufta nazar çok mühimdir. Işık, yol, terbiye, talim, aşk, ateş, yangın, tüm bu manâları içinde barındıran nazar kişiyi eğitir. Halveti geleneğinde çile tabir edilen halvetlerle kırk gün erbain çıkaranlar pek alâ ki bu nazar’ın aşama aşama manâlarını öğrenir. Lakin çalışmak illa ki şarttır, daim ihlas ile ve sıdk ile çalışma içerisinde olunmalıdır. Biz sabaha kadar uyurken uyanık duran insanların, kendilerine kırk gün sonra açılan kapılardan sızan ışıklar mürşidin cemalinden aşikar olan hakikatlerdir..
Nazar eyle bir cemale, muhabbet eyle bir mürşide, zikreyle O’nun esması ile. Muhabbet ile bir’liğe vücud eyle. Tefekkür, muhabbet, perhiz ve infakı bütünleştirip temel eyle, üzerine oruç, namaz ve zikri daim eyle. Namaz zikir nedir, muhabbet etmeyince. Gönüle girmek nedir, fikirler birleşmeyince.
Sormuşlar; Ölüyü diriltmekten daha zor nedir? Cevap verilmiş; Anlamayana anlatmaktır.
O’nu anlatmak dostta sunulmuş, anlatabilsek te, anlatamasak ta muhabbet etmek farz edilmiş. Muhabbet, illa iki kişi veya çok olunacak diye değil, söz Muhammed’in anladığı varlığı içeriyorsa o muhabbet olur ki gönle iletilir. İletilen sözü muhabbet olarak alıp anlayan ondan gönlüne nur bulur.
Dost ile edilen bir dem muhabbet bin yıllık ibadete eşdeğermiş. Bazı şeyleri anlatabilmek için teşbih yapmak gerekir. Bazen bir teşbih bin yanlışı götürür. Tıpkı mürşidlerin bazı sözünde olduğu gibi. Demek ki ölüyü diriltmek, anlamayana bir şeyi anlatmaktan daha kolay. Öylesine zordur çünkü anlamayana anlatmak. Allah ile arasına kendini koyana Hakk’ı anlatmak zordur.. Çünkü arada kendi vardır.. Fakat kendi değil de merkezi koymuşsa oraya, o arada bir şey bırakmayıp tamamiyle dosta yönelmişse kişi işte o vakit konuşanın işi kolaydır. Tabi önemli olan bu değil, anlamayanların arasından elbet anlayanlar çıkacaktır. Sayıları az da olsa anlatmakla vazifeli kulun hizmeti anlatmaktır. O azları muhabbetten Muhammed’e yol bulur. Bir de bakar ki kişi, konuşan da konuşturan da Muhammed.
Seyr-u sülukun başlangıcı cemaldir. Sonra cemale aşina ile muhabbettir. Bunların kaynaşması ise zikirdir. Cemal, muhabbet, zikir üçlü bütündür.
Gönül kitabı muhabbet ede ede okunur. Muhabbet etmesini bilmeyen boş lakırtı konuşur.
Derler ki, muhabbet nasıl olur, sen yaklaşmazsan nasıl bilirsin, yaklaş ki gönlün konuşsun.
Dile gelsin aşk, ki bizim değil ki, O’nundur muhabbet.
Ne lezzetidir gece bir dost vasıtası ile O’nunla samimi muhabbet etmek. Bu aşkı muhabbet lezzetinin kıymetini bilip hayy’atiyete geçmek.