Bir yol uzanıyor boylu boyunca önümde…
İman ve kıymet çizgisinde durmaksızın deveran eden bir yol bu…
Düşüncenin ötesinde her ân yeniden şekillenen bir seyran…
Hiçbir günün dahi hiçbir ânın değişmeyeceğine kimsenin söz veremediği değişkenliğinden güzelliğin devşirildiği bir hayat…
Tüm bu değişkenliklere rağmen kuldan beklenense sadece teslimiyet.
Canınla, başınla feda olacağın bir teslimiyet.
Öyle ya “bilinmekliğini dileyen Yüce Allah’ın yarattığı aciz varlıklarız”…
Elimizden gelen tek şey kulluk…
Bir diğer adıyla teslimiyet…
Samimi bir safiyetle…
Ki aşk yücele
arşa…
Aslında insanoğlunun tüm gayreti doğallığı üzerine olmalı…
Çünkü doğallıkta saklı âlâ bir samimiyet…
Çünkü doğallığın senin kıymetinin bu âlemdeki izharı…
Doğallığın senin her şeyin…
Hayatın akışında saklı doğallığın güzelliği…
Adeta bir yaprak misali rüzgar nereye sen oraya…
Öyle ya görünenden de öte bir yol var…
Sade senin gördüklerinle sınırlı değil bu âlem…
Sade akledebildiğin kadarıyla şekillenmiyor ki…
Söylenen her söz, gerçekleşen her eylem seni doğallığına doğru çekmeye çalışıyor…
Aynı Paulo Chelho’nun “Simyacı” adlı kitabındaki gibi…
Menzil belki hiçbir vakit değişmeyecek…
İstikamet belli…
Lakin istikamete gidişte ân mevhumunu şekillendiren bir zaman olgusu var…
Seni ân’a getirecek bir zaman çizelgesi…
O halde eylemlerinde, seni sen yapan tüm fiilerinde düşünmen gereken tek şey şu olmalı ve her ân durmadan ve durmadan aynı o ândaki gibi gönlün sahibinin adıyla dilinden dökülmeli…
“Görünen her şeyin ardında görünenden öte bir mânâ var…”