Bu yazımızda Hırvatistan’ın tarihinden kısaca bahsedeceğiz.
Hırvatlar, diğer Slav ırkları gibi 6. yy’da bugünkü topraklarına yerleşmiştir. Dalmaçya kıyılarına yerleşen Hırvatlar, Trpimir etrafında birleşerek ilk devletlerini kurdu. Devletin ilk kralı ise Tomislav olmuştur (925). 7. yy’dan itibaren Katolikliği benimsediler. 11. asır itibariyle Bizans yönetimi altına giren Hırvat toprakları, Bizans’ın dağılmasından Osmanlı topraklarına katılmasına kadar Venedikliler gibi deniz tüccarları olan kesimler tarafından liman kenti ve az da olsa sömürge olarak kullanılmıştır. 1091 yılında ise Macaristan topraklarına katıldı.
Hırvatların Macarlarla olan bu ittifakı Osmanlı’nın bölgedeki iktidarına kadar sürmüştür. Özellikle 1444 Varna ve 1448 2. Kosova Muharebesi’nden sonra 1463’te Bosna-Hersek’in fethi ile birlikte Osmanlı bütün Dalmaçya kıyısına hakim olmuştur. Hatta Osmanlı şehzadeleri Kafes Usulü gelmeden 16. yy’a kadar belli başlı şehirler sancak olarak kullanılmıştır. Osmanlı’nın bölgedeki idaresinin zayıflamasının ardından ise Rumeli Beylerbeyi idaresine girmiştir.
İkinci Viyana Kuşatmasından sonraki dönemde Osmanlı’nın bölgeden çekilmesinin ardından Avusturya-Macaristan idaresi başlamış oldu. Avusturya-Macaristan idaresi altında iken de 1918 Aralık ayında Sırbistan, Karadağ, Slovenya ve Bosna-Hersek tarafından kurulan Sırp-Hırvat-Sloven Devleti’nin temelini attılar. Bu birleşim Slav halklarının ilk birleşim denemesi olmuştur. Ancak bölgedeki milliyetçi düşünceler bu birleşimi baltalamaktaydı. Sırplar, oluşturulan cumhuriyete sürekli kendileri sahip çıkıyor, böylece idealarında bulunan Büyük Sırbistan’ı yaşıyorlardı. Ancak Hırvatlar ve Slovenler, Sırpların aksine devletin otonom bölgeler şeklinde yönetilmesi taraftarıydılar. Ülkede bu durum hakimken Karayorgiyevic ailesinden ülkeye kral olarak seçilen Aleksander Karayorgiyevic, tamamen toprakları Sırp hakimiyeti altına almış vce “Tek Kral-Tek Devlet- Tek Millet” şiarını benimsemiş, çıkarılan anayasayı, basın özgürlüklerini ve hürriyetleri ortadan kaldırdı. Yaşanılan bu ortamda ise Makedonya’da İç Makedonya Devrimci Örgütü ile Hırvatistan’da Ustaşa hareketi illegal olarak örgütlendi.
Ülkede bu meseleler yaşanırken Kral Aleksander, 1934 yılında Fransa’ya gerçekleştirdiği bir ziyarette bir Hırvat milliyetçisi tarafından öldürüldü. Milliyetçilik açısından ortamın gerildiği bu yıllarda 1939 yılında Hırvatistan’ın bugünkü toprakları ve Bosna-Hersek’e otonomi statüsü verildi. Ayrıca Hırvatların memnuniyetini kazanmak için de Hırvat Köylü Partisi liderleri Cvetkovic ve Macek, krallıkta bakanlık statüsüne sahip oldu. Her ne kadar Hırvatlar arasında bu yenilikler memnuniyet kazansa da Ustaşa hareketi adeta bir felakete hazırlanmaktaydı.
İkinci Dünya Savaşı döneminde ise Hırvatlar, Almanya desteğiyle Bağımsız Hırvat Devleti’ni kurdu. Devletin başına faşist ideolojili ve aynı zamanda Ustaşa hareketinin öncülerinden olan Ante Pavelic getirildi. Ülkenin ideolojisi ise Bosna-Hersek topraklarının kutsal ve kendilerine ait olduğuydu. Bu düşünceyle birlikte bölgede bulunan Sırpların bölgeden kesinlikle çıkarılması gerekiyordu. 1941-1945 yılları arasında da bazı kaynaklara göre 300 bin, bazılarına göre ise 1 milyon Sırp ya sürülmüş ya da katledilmiştir. Ayrıca şiddetten bıkmayan Hırvatlar 50 bin Yahudi ve 20 bin Çingeneyi de öldürmüştür.
Alman ve İtalyan desteğini kaybeden Hırvatlar da gücünü kaybetti. Öte yandan Tito’nun da siyasi gücünün yükselişi de onlar için bir moral oldu. Ancak Sırpların önemli gruplarından biri olan Partizanlar, Alman işbirlikçisi ve Ustaşa hareketinin üyesi olduğu iddia edildiği binlerce Hırvat kurşuna dizilerek idam edildi.
Önümüzdeki yazıda Hırvatistan’ın Yugoslavya Devleti sonrası tarihinden bahsedeceğiz.