Geçtiğimiz hafta sınavlarımızı atlattık, elhamdülillah. Tabi türlü derslerimiz var. Bu sene, üniversitemiz öğrencilerine alan dışı seçmeli ders seçme hakkı tanıdı. Bölümüm Edebiyat Fakültesi’nde fakat İlahiyat Fakültesi’nden ders seçmek istedim. Hem tanıdığım bir hocam dersi verdiği için hem de ilgimi çektiği için “İnsanlık Tarihinde Dinler” dersini seçtim.
Derse ilk girdiğim zaman farkettim ki derse inanlar da gelmişti inanmayan arkadaşlarım da. İşte bu. İnsan fıtratından dolayı bir ‘şeye’ inanmaya yatkın olduğu için derse olan ilgi, hatta inanmayan arkadaşların derse daha fazla katılımı hoşuma gitti.
Hocamız Dr. İlir Rruga, yaptığı sınavda bir soru olarak insan ve toplum için dinin önemini yorumlamamızı istemişti. Herkes kaleminin ve kelamının yettiği kadarıyla cevaplar verdi. Kimisi insanlığın daha önce geldiğini, toplumdaki huzurun vicdanla sağlanabileceğini savunuyordu.
Fakat gerçekten öyle midir? İnsanlık dinden önce mi gelir? Yoksa bu vicdan yetisini insana kullandıran din midir?
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, insan fıtratı gereği inanmaya meyilli bir yapıdadır. Tarihin her döneminde “inançsız” kişiler olmuştur ve olmaya devam edecektir. İnançsız olduğunu iddia edenler bile bu duruma inanmışlardır.
Tarihin her döneminde inançsız insanlar olmuştur, evet, fakat hiçbir toplum inançsız olamamıştır. Bölümüm gereği sürekli ilgilendiğim Arnavutluk’taki komünist dönemde bile evlerden kitaplar toplatılmasına, tekkelerin, dergahların, camilerin, kiliselerin ve bilumum ibadet yerlerinin yıkılmasına rağmen insanlar inançlarını gizlice yaşamaya devam etmişlerdir. Hatta birbirlerine seslenirlerken bile “Derviş” ifadesini kullanmışlardır. İnanan toplumlar her ne kadar maddi açıdan zor durumdan geçseler hatta ekonomileri batsa da yeniden toparlanmışlardır ya da hayatlarını idame ettirebilecek bir düzeye gelmişlerdir. Fakat inançsız toplumlar her açıdan çöktükleri için tekrar ayağa kalkamamışlardır.
Din, ruhun ihtiyacı, gıdasıdır. İnsan nasıl cebini doldurup karnını doyurabiliyorsa ruhunu da yaptığı ibadetlerle doyurabilir. İbadet tabi çok büyük bir kapsam. O konuya girmeyeceğim.
Dinin ahlaki yaptırımlar üzerinde de etkisi büyüktür.
Dünyanın herhangi bir yerinde bir ülke dardayken oraya yardım seferberlikleri yapılıyor. Reklamlarda ya da cep telefonlarımıza gelen mesajlarda bunu görüyoruz. Dinin burada toplumları birbirlerine yaklaştırdığını da görüyoruz. Niyetim siyasete girmek değil, sadece bir örnek vermek istiyorum. Bizim ülkemizin bir bakanı bir dış ülkede karşılanırken o ülkenin insanları kendisine sarılıp ağlayabiliyorsa bu da bizim hassasiyetimizi göstermektedir.
Din olmanın kurallarından biri de iyi niyet sahibi olmaktır. Ne bu dünya için ne de ahiret için bir çıkar amacı gütmemektir.
Çok fazla bir konuya değinemedik maalesef ama bunlar bile bir toplumda dinin gerekliliğini özetlemek için yeterli olur kanısındayım. Fakat tüm bunlara rağmen dinin “insanları uyutmak için bir afyon” olduğunu iddia edenler de olmuştur. Olacaktır da.
Sonuç olarak din insan ve toplum için gereklidir. Çünkü temiz bir toplum düşünülüyorsa insan önce kendisinden başlamalıdır. Herkesin kendini temizlediği bir toplum düşünelim. Ne kadar da güzel olur değil mi?
Saygılarımla, kalın sağlıcakla.