Geçtiğimiz hafta Ahmet Zog’un, Kral Zog I ünvanı ile Arnavut kralı olduğunu anlatarak yazımızı noktalamıştık. Bu hafta devam edeceğiz fakat kısa bir parantez açmak isterim. Bu fakir, hiçbir kimsenin fikrine karşı değilim, saygı duyuyorum. Amma velakin eleştirmeden önce herkes kendi tarihine bakıp öğrenmelidir ki daha sonra eleştiri yapabilsin. Bir kısım Arnavut kardeşlerimiz 1912-1990 arası ülkelerinde yaşananlar konusunda sessiz kalırken, aşırı milliyetçi kilise tarafından yazılan tarih kitaplarıyla Osmanlı’ya çok ağır ithamlarda bulunurken, yine bu dönem içinde bir kısım ise güçlü Osmanlı yapısını devam ettirebilmişti.
Biz devam edelim.
Her şeyi birbirine karıştıran batı, bu kez de Ahmet Zog’un yaptıklarını Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptıklarıyla kıyaslamaya başlamıştı. Hatta İngiltere öylesine müdahil olmuştu ki, Atatürk’ün “kardeşi Zog’u” takiple monarşi ilan edeceğini bile söyleyebilmişti. Amaç belliydi; Türkiye ile Arnavutluk’un birbirine yaklaşmasını önlemek. Bu sırada Zog, Türkiye’ye gelmek istemiş, Atatürk tarafından kabul edilmemiş, İngiltere’nin monraşi iddiasını da çok sert bir dille eleştirilmişti. Hatta iş o kadar gerginleşti ki, Ankara Tiran elçisini geri çekti. Atatürk, Zog’un orduya bu kadar düşkün olmasını hiç de hoş karşılamamıştı. Zaten bu da Atatürk ile Zog arasındaki ayrımı ortaya koyuyordu. O yıllarda Türkiye’de ordu her anlamda siyasetin dışında iken Arnavutluk’ta her kademesindeydi. En önemli nokta da o yıllarda Arnavut milletinde insanların bir arada yaşaması ve geleceğe dair sorumluluklar üstlenilmesi gibi farklılıklar gelişmedi.
Zog I birçok yenilikte de başarısız oldu. İthal Fransız ve İngiliz hukuku, Arnavut toplumunda tutmadı. Milletvekilleri büyük paralar kazanan, ulaşılmaz, tanrılaştırılmış, önünde eğilinmesi gereken kişiler olmuştu halkın gözünde. Sözüm ona “büyük adamlardı”. Kralın malikanesinden en küçük fakirhaneye kadar adam kayırma meşru bir yol olarak görülmüştü.
İtalyan mandası olma yolunda ilerleyen Arnavutluk’ta milliyetçi ve muhafazakar çevreleri yavaş yavaş Zog’un karşısında olmaya zorlamıştı. 1930’lu yıllar da bu çevrelerin Zog’a karşı bir darbe hazırlığına başlamasına neden olmuştu. Zog, İtalyan diktatör Benito Mussolini’nin ülkesini işgale kalkışacağını biliyor ve bunu her konuşmasında dile getirmekten de çekinmiyordu. Nitekim Hitler, Morava bölgesini işgale başladığında Mussolini de Arnavutluk’un işgali üzerinde çalışıyordu. Bu esnada Roma’dan Tiran’a bir ultimatom verildi ve başarılı oldu. Bu ultimatom hemen kabul edilmese de 7 Nisan 1939’da İtalya resmen Arnavutluk’u işgal etti. Zog, Yunanistan’a sığındı ve İtalya sadece 12 kayıp vererek Arnavutluk’un işgalini tamamladı. Victor Emmanuel III Arnavutluk kralı oldu. Böylece Arnavutluk’un bağımsızlığı da sona erdi.
Bu kısa işgal dönemi aslında İtalya’ya çok bir şey katmamıştı. Zaten hamilik dönemi Arnavutluk’un gelişmesine ket vurmuştu. Ekonomisi de çok gerideydi. Avrupa’da bir işçi ortalama 200 dolara çalışırken Arnavutluk’ta bu rakam 8 dolara kadar düşüyordu. İtalya zaten Arnavutluk üzerinde ithalatın %40’ını, ihracatın da %65’ine sahipti. İtalya, Arnavutluk’ta sadece 44 kilometrelik bir yol yapmıştı.
Bu haftalık bu şekilde bitirelim. Şimdi bu gerçeklerin ışığında Arnavutluk’un gelişimini kim engellemiş, varın siz karar verin. İtalyan kültürüne olan yatkınlık halen devam ediyor ve bu içimizi gerçekten çok acıtıyor.
Sağlıcakla kalın, haftaya görüşmek üzere.
Kaynak: Balkanlar El Kitabı- 2. Cilt, Yrd. Doç. Dr. Nurcan Özgür- Krallık Döneminde Arnavutluk