Insan eşref-i mahluktur. Yani yaratılan cümle varlığın en eşreflisi… Insan’ın eşref özelliği akil olmasında saklıdır. Akleden, düşünen demektir.
Allah hiç bir mahluka vermediği nimeti vermiş bizlere akletmeyi, Kur ‘an’da ise emretmiş: “Aklet” diye…
Akletmek, kalbi olarak düşünmek…
Aşkla aklı birleştirmek.
Bir de irade vermiş yaradan… Ne diye?
Aklederek eylemlerimizi belirlemek de özgür kılmış ki güzel olandan mı yoksa nefsi olandan mı seçimi belirleyeceğiz diye?
Güzel olandan yana tercih yaptığımızda ki güzel olanı anlatmış Cenab-ı Hakk, gerek peygamberler gerek veli kulları aracılığıyla, neticesinde ise ödül sunmuş. Aşkını ve muhabbetini yani huzuru… Buna da cennet demiş.
Nefsi olandan seçimi yaparsak da elbet bunun bir karşılığının olacağını da anlatmış:
Helâk olmak!!!
Kur’an’da ” ben onların konuşan dili, yürüyen ayağı, bakan gözü olurum” dediği kullarına inanmayan, inanmamakla kalmayıp kötülük yapanlara nasıl karşılık verdiğini anlatmış:
Kimileri boğuluyor, kimileri yanıyor, kimileri taş kesiliyor.
Ve soruyor Cenab-ı Mevlam, ” siz hiç ibret almaz mısınız” diye…
Işte her an, her dem bir imtihan, bir eleme diyoruz ya zannetmeyelim ki anda olmuyor böyle şeyler…
Doğrudan yana, hakikatten tarafa oldum diye köprüden ayağı kayanlar da oluyor.
Dost kullarının yanında güzeli seçip sırat-ı müstakim üzere olanlar da oluyor.
Işte günü geldiğinde soracak Mevlam:
“Sana irade verdim, sen niye akletmedin”
Tıpkı Yezid’in yanındakilere sorduğu gibi…
O zaman yalvarmak sonuç verir mi? Bilinmez…
Lakin elbet yapılanların bir hükmü olacaktır ki O adl’dir.
Adaleti en üstün olandır.
Dönüp soralım bakalım kendimize:
Acaba yaptıklarımı aklederek mi yaptım?
Bir hesaba çekelim bakalım, dinleyelim iç sesimizi, lakin nefsi susturarak!
Gerçekten doğrudan yana mı hareket ettim?
Içeride bir yerlede bir sızlama varsa eğer, işte kapatma üstünü, dinle orasını ne diyor:
Estağfurullah! Estağfurullah! Estağfurullah!
Sarıl tövbeye, Rahman ve Rahim olan o Allah ki belki Tevvâb ismi ile tecelli eder.
Nitekim “Dönüş sadece O’nadır”