Adab-ı muaşeret, bir toplulukta uyulması gereken ve insanlar arasındaki davranışları düzenleyen nezaket, saygı ve görgü kuralları olarak tarif edilmiştir. Daha doğrusu bir yaşama sanatı olarak ifade edilmektedir.
Toplumsal varlık olan insan, insani ilişkilerde ve farklı ortamlarda görgü ve nezaket kurallarına uygun, karşılıklı saygı ve anlayışa dayalı davranması gereklidir. Görgü, nezaket, zarafet, incelik ve kibarlığı bir yaşam tarzı olarak kabul etmek bir insan için çok büyük önem arzetmektedir.
Hazreti Mevlana’nın bu konuda söylediği sözler insan için yaşam felsefesi olmalıdır:
“Asalet; boyda değil,soyda…
İncelik; belde değil, dilde…
Doğruluk; sözde değil, özde…
Güzellik; yüzde değil, yürekte olur!”
Adab-ı muaşeretle hayata çeki düzen vermek amaçlanırken, aslında insanların hukukunu ve onurunu korumaktır işin aslı. Yani insanın, bilinçli hareketlerle, sorumluluk şuuruna sahip olmakla insani ilişkileri yüksek seviyeye ulaştırmaktır. İnsanların birbirleriyle olan ilişkilerinin sağlıklı ve tutarlı olması için başkalarına karşı davranışlarını bir düzene koyması, kaba söz ve davranışlardan vazgeçerek, kibar, nazik, zarif söz ve davranışlar sergilemesi gerekir.
Toplum içinde insanların birbirleriyle iyi geçinmeleri, sergilenen hal ve davranışlarla alakalıdır. Aslında insanın edebi kazanımları aileden başlamaktadır. Aile içindeki kurulan iyi geçinme iletişimi topluma de yansımaktadır. Aile bireylerinin aralarındaki saygı ve hürmet, alınan kararlara uymak, büyüklere saygı, küçüklere şefkat ve merhamet, edebe uygun hal ve davranışlar şekillenerek toplum içinde de uygulanmalıdır.
Toplumda ve ikili ilişkilerde belirlenen bazı kurallara dikkat edildiği takdirde insanlar arası sıkıntılar yaşanmayacaktır. Büyüklerimizin sözünü dinlemek, başkası konuşurken sözünü bölmemek, toplum içinde terbiyesizce konuşmamak, büyüklerimizin önünden yürümemek, arkadaşlarımızı rahatsız edecek davranışlarda bulunmamak, alınan emanetlere zarar vermeden iade etmek, çağırılan yere gidip gidilmeyeceği mutlaka bildirilmek gibi adap kurallarına dikkat etmek insane ilişkiler açısından önemlidir. Adab-ı muaşeret, bir ailede öğrenilen veya eğitimciler tarafından verilen iyi bir insani eğitim ve öğretim yoluyla elde edilir, özelikle ahlaklı insanlardan görülerek de kazanılır.
İnsanların, başka insanlarla olan münasebetlerinde ölçülü, kibar ve daha samimi hareket etmelerini sağlamak; sevgi, saygı ve yakınlığı artırmaktır. Asıl amaç ise, hem bireyin hem de toplumun huzur içerisinde, birbirlerine sevgi ve saygı bağlarıyla yakınlaşıp birlikte ve hoşça geçinmelerini sağlamaktır.
Her şartta, koşulda, söz, iş ve davranışlarda, hep ölçülü davranmak ve daima düşünerek hareket etmek önemlidir.
İnsan, her ortam ve durumda, zarif bir şekilde oturmayı, kalkmayı, tokalaşmayı, yürümeyi, tanışmayı, yani iş ve sosyal yaşamda, “adab-ı muaşeret” kurallarına göre nasıl davranmak gerektiğini çok iyi bilmelidir.
Toplumda dayanışmayı güçlendirecek olan sevgi ve saygı, nezaket ve görgü kuralları, sosyal hayatın vazgeçilmez bir parçasıdır.
Uyumlu ve geçimli bir insan olmanın ilk şartı da nezaketli, görgülü olmaktır. Çünkü nezaket kuralları hoşgörüyü besler, nezaketsizlik ise kabalığı meydana getirir.
İnsanlar yaşamak için çok çeşitli şeylere muhtaç olduklarından, bir arada bulunmak ve toplu olarak yaşamak zorundadırlar.
Bir arada yaşamak; ancak belirli bir düzen ve nizamla mümkün olup, yaşayan insanlar da, aralarında belli ölçüde yardımlaşma ve dayanışma içinde olmak zorundadırlar.
İnsanoğlu birbiriyle ve çevresiyle olan münasebetlerinde nazik ve âdâba riayetkâr olursa, toplum hayatı güzelleşir, bir ahenk, nizam içinde devam eder. Böyle bir topluma da huzur, sükûn ve refah gelir.
Başkalarına gösterilen saygı ve sevginin, insanın kendine saygısı ve kendi fıtratına sevgisi ile yakından irtibatı vardır.
Gerek toplu yapılan programlarda, gerekse kişiler kendi aralarında bir arada bulunurken gürültü yapmak, lüzumsuz konuşmak, başkalarını rahatsız etmek, gülüşmek, alay etmek ve kalp kırıcı sözler söylemek nezaket kurallarına aykırıdır.
Gerek ev içinde gerek dışarıda gerekse misafirliğe giderken veya gelen misafiri karşılarken ve misafirin yanında, kılık ve kıyafetimizin düzgün ve temiz olması, başkalarına olan saygımızı ve onlara verdiğimiz değeri gösterir.
İnsan daima nezaketli davranmalıdır, cemiyet içine kendini daha üstün göstermek için değil, orada bulunması gerektiği için gider. Davet edilmediği yere gitmez, davet olunduğu yere de gitmemezlik etmez.
Nezaketli insan; çok iyi bilmediği hususlarda susar, bilse de mecburiyet yoksa öne atılmaz. Büyüklerine hürmetkâr, akranları ile iyi geçimli, küçüklere şefkatlidir. Üstü-başı dâima temiz ve muntazamdır.
Nezâketli insan; güleryüzlü ve misafirperverdir. Yanına gelen ondan memnun ayrılır.
Birlikte yaşam sanatı, ancak gönül zenginliği, ruh nezaketi, görüş derinliği ve başkalarına hayat hakkı tanıyıp, onları da olduğu gibi kabul edip nezaket kuralları içinde olmak demektir. Adab-ı muaşerette, konuşulan dilin güzelliği kadar nasıl konuşacağını bilmek de görgü kurallarındandır. Konuşurken el ve kol hareketlerinden kaçınmalı ve ses tonu iyi ayarlanmalıdır. Konuşan kişinin yüzüne bakılarak dinlenmelidir. Konuşan iki kişinin yanına üçüncü kişi geldiğinde ilgi gösterilmeli, diğerinin tanımadığı bir kişi ise mutlaka tanıtılmalıdır. Üçüncü şahsın yanında gizli ve fısıltıyla konuşulmamalıdır.
Adab-ı muaşerete özen göstererek, hal ve davranışlara dikkat ederek, toplumda huzurun, güvenin, saygının hakim olmasını sağlamak demektir. Adab-ı muaşerete uygun bir yaşam dileğiyle…
Çok güzel bir yazı olmuş anlamak çok kolay ve ilginç ACi Eyüp Salih çok teşekkür ederim