Oruç…
Belki bir başka ifadeyle “huzur”…
Evet, tam mânâsıyla “huzur” demek bu fakir için oruç. Öncesinde yediklerinden azalmak, içtiklerinden azalmak ve en nihayetinde dingin bir hâl içinde düşüncelerinden azalmak…
Düşüncelerin karmaşasından arınmak o denli rahatlatır ki insanı… Normal bir zaman diliminde sürekli kulağınıza fısıldayan nefsin sesi oruçlu hâle dokunmaz sanki… Duyulmaz olur o ses… Kesret hiç bu kadar hoş gelmez gözlere. Oruç, sanki bir başka bahara taşır bedeni ve düşünceleri. Gün içindeki o yorgunluk hâli uğramaz oruç durağına… Daha dinç, daha zinde…
İnsanoğlu her gün söz verse de kendine düşüncelerine söz geçiremez çoğu zaman. Oruç bir farkındalık aşılar insana. Bu farkındalık tarifi olmayan içsel bir huzura doğru sürükler insanı. Kötü huylar yavaş yavaş törpülenmeye başlar. Çünkü herhangi bir kötü düşünce aklına geldiği vakit kişi bilir ki “oruç tutuyordur” o halde hemen nefsten gelen o sese “kes sesini” diyerek susturuverir. Ve bu hâlin devamlılığı ancak oruç hâlinde zuhur eder. Onun haricinde nefsin hevası ağır gelir ve sarıverir dört bir yanı.
İnsan hakikatten kendisini hür hissetmek istiyorsa yüklerinden kurtulmalı. Bu kurtuluş ebedi hürriyetin kapılarını aralayacak bir azalmadır. İnsan bedenen hafiflerse düşüncelerinin de ağırlığından kurtulduğunu hissedecek ve bu sıyrılışın nihai hedefe ulaşmasında mühim bir adım olduğunu fark edecektir. Ancak bedenen azalma sadece bedende kalmamalı. Yani oruç sabahtan akşama aç kalmak olarak algılanmamalı. Oruçtan maksat düşüncede yücelmektir. Düşünce semalarının paklığından yücelen gönül âlemine postunu sermeye hazır bir halde bekleyen Cenâb-ı Mevlam bu sebeple Ramazan orucunu insanlığın üzerine farz kılmıştır. Sırf Sen’in için… Sendeki Hakk’ın için…