Azerbaycan’ın bilim adamları içerisinde Abbaskulu Ağa Bakıhanov (1794-1846) özellikle seçilir. O, ensiklopedik bilgi sahibi olmakla tarih, türk dili ve edebiyatı, coğrafya, felsefe, mantık, astronomini konu alan eserlerin müellifidir.
Abbaskulu Ağa Bakıhanov’un hayatı, faaliyeti ve eserleri tanınmış alimlerimiz tarafından araştırılmış, hakkında kitablar yayınlanmıştır.
Bununla yanısıra Abbaskulu Ağa Bakıhanov’un bilimsel ve edebi çalışmalarının, mirasının tasavvufla ilişkisi hakkında az yazılmıştır. Bazen bu konuya değinilmemiş, bazen inkar edilmiş, bazen tasavvufla bağlantısı olduğunu bakış açısının çelişkili olması ile ilişkilendirmişler. Enver Ahmetov Abbaskulu Ağa Bakıhanov’un felsefi bakış açısını şerh ederken bu meseleye dikkatlice ele almıştır.
Abbaskulu Ağa Bakıhanov nazımla yazdığı eserlerinde tasavvufla ilişkisi olan çok sayıda kelimeler (hakikat, marifet, yol, fena, beka, hal, sır, aşk, muhabbet, sagi, mey, şarap, keşif, nefis, aşik, maşuk, vahdet ve s.) işletmişdir. Bazen tasavvufi manada kullandığı anlayışların manasını da açıklamış, bu manalar arasındaki farklılığı incelikle yorumlamıştır:
Bir mey ister, kuvvet vere o mey dine, akıla,
O mey yok ki, onunla din, akıl, hüner dağıla.
Nesirle yazdığı “Tahzibi-ahlak” eseri ahlak meselelerini konu alsa da, müellifin tasavvufi bakışları burada da ön plandadır. O, sık sık sufilerden (Sanai, Mevlana, Sadi, Gasımi-Envar, Hafiz, Şebüsteri ve b.) iktibaslar getirir, onların ahlakın güzelliğine dair yazdıklarını takdir edir. Hakim Sanai (1070-1140) Abbaskulu Ağa Bakıhanov’un daha çok müracaat etdiği sufidir ki, Abdurrahman Cami (1414-1492) onun hakkında yazmıştır: “Sufiler taifesinin en büyük şairlerindendir. Sufiler, sözlerini kuvvetlendirmek için bu şahsın şiirlerini daima delil ve şahit olarak kullanmışlar”. Eserinin hatime bölümünde Abbaskulu Ağa Bakıhanov tasavvufi görüşlerini daha kabarık biçimde sergilemiştir:
Marifet için aşktan başka hakiki yol yoktur,
Her makama ancak bu yolla gedib yetmek olur.
Her kes hakikat ve marifete, fena ve beka alemine aşk ve muhabbet ile yetişe biler. Aşkın mekanı gibi kalbi her zaman temiz, pak saklamak, onu nefsani pisliklerden korumak lazımdır. Orada o, Allahın nurlarını, bütün şeylerin hakikatını temsil eder.
Abbaskulu Ağa Bakıhanov’un sufilerin “vahdeti-vücut” anlayışını kabul etdiği açık görünür. O, meşhur “vahdeti-vücut” alimlerinden İbnül-Ferid’e (v. 1234) yönelerek
İbnül-Ferid gibi fırsat bula bilsem ben hergah,
Halkı yeni haberlerden eyleyerdim ben agah,
– deyir.
Abbaskulu Ağa Bakıhanov’un eserlerinde ilimsel ciddilik ve samimilik vardır. O, Kuran ayelerine ve hadisi-şeriflere sık sık baş vurmuş, Doğu ve Batı mütefekkirlerinin değerli fikir ve ideyalarından istifade etmiştir.
Çağdaş dünyada bile önemini arttıran ve zaman zaman yeşeren tasavvuf ilminin muhtelif meseleleri hakkında Abbaskulu Ağa Bakıhanov’un eserlerinde konuşması, zannimizce, klasik mirasımıza varislik hisslerinden de doğmuştur. Tasavvufi görüşlerini ne kadar net şekilde açıklasa da, onun sufi olup olmaması karanlık meseledir.
Bütün araştırmaçılar Abbaskulu Ağa Bakıhanov’un tasavvufi eserlerini daha çok “Gülistan” edebi meclisinden sonra yazdığını sık sık vurğulamışlar. Bu, hakikaten, böyledir. Sufilerin bakış açısına Sanai’nin, Rumi’nin, Sadi’nin, Hafiz’in, İbnül-Ferid’in, Şebüsteri’nin, Cami’nin eserlerini okudukdan sonra reğbet besleyen Abbaskulu Ağa Bakıhanov kendi dostlarının simasında asıl sufilere rastlamıştır. Hem Abdulla Gadari, hem de Emir Ali Tahircanlı Nakşibendi şeyhleri olup, “Gülistan” edebi meclisinin bize malum olan üç üyesinden ikisidir.
Bildiğimiz gibi, 1835 yılında Abbaskulu Ağa Bakıhanov emekli olmuş, Guba’nın Amsar köyünde, babasının mülkünde yaşamağa başlamıştır. O yıllarda Abbaskulu Ağa Bakıhanov, Abdulla Gadari ve Emir Ali Tahircanlı’nın katılımı ile “Gülistan” edebi meclisi kurulmuştur. Meclisin teşkil olunmasında esas amaç dini ilimler (özellikle tasavvuf) ve sufi edebiyatı etrafında müzakereler idi. Burada klasik şairler, sufiler mütalie edilir, onlara nezireler yazılır, iyi şiir yazmak maksadı ile yarışmalar düzenlenir, felsefi söhbet ve tenkitler yapılırdı. “Gülistan” edebi meclisinin şiirimizin tarihinde belli yeri var ve sonraki şiir meclislerinin başlanğıcıdır.
Abdulla Gadari’nin (Molla Abdulla Ahund) “Gülistan” edebi meclisine katılması ilk kez Firidun bey Köçerli tarafından gösterilmişdir. Onun bilgi kaynağı Hasan Gadari olmalıdır. Sonraki müellifler onu, sadece hatırlamış, faaliyetine ise değinmemişler. Abdulla Gadari hakkında nisbeten geniş bilgini Mevlud Yarehmetov vermiş, Nakşibendiye tarikatı mürşidi olduğunu ise yazmamıştır.
Abdulla Gadari “Asari-Dağıstan” eserinin müellifi olan Hasan Gadari’nin (1834-1910) atası, Nakşibendiye tarikatı mürşidi Şeyh Molla Muhammed Yaraglının (1777-1839) kızı Hafize’nin kocasıdır. O, babası Kurban Ali Gadari’den ve Mahmudkentli Salim efendi’den zahiri bilikleri öğrenmiş, Şeyh Molla Muhammed Yaraglı’ya intisap ettikden sonra Nakşibendiye tarikatının sirlerine vagif olmuştur. 1829 yılında kendi mürşidi ile Avarıstan’a göçmüş, daima şeyhinin manevi hizmetinde olmuştur. Muhammed Yaraglı’nın kızı ile evlenmiş, 1834 yılında oğlu Hasan doğmuştur.
1835 yılında Abdulla Gadari diğer Nakşibendiye şeyhi Emir Ali Tahircanlı ile Amsar köyünde Abbaskulu Ağa Bakıhanov’u ziyaret etmiş, burada “Gülistan” meclisinin esasını koymuşlar. O, Abbaskulu Ağa Bakıhanov’un kendi kütüphanesindeki Taftazani Sadeddin Mesud ibn Ömer’in “Mütevvel şerhi-telhis” (arap dilinde), Devletşah Samarkandi’nin “Tezkiretüş-şüara” (fars dilinde), Abbaskulu Ağa Bakıhanov’un “Gülistani-İrem” eserlerinin üzünü köçürmüştür. Abbaskulu Ağa Bakıhanov ona Nakşibendiyye büyüklerinden Ali Şir Navai’nin (v. 1501) “Çahar divan”ını (özbek dilinde) bağışlamıştır.
1838 yılında Gadar köyüne dönen Abdulla Gadari burada medrese açmıştır. Medresenin açılmasında Abbaskulu Ağa Bakıhanov’un eniştesi Gazıkumuklu Mirze Muhammed han destek vermiştir. Medresede Abbaskulu Ağa Bakıhanov’un eserlerinin de tedris edildiği ihtimalı vardır. Sonralar şeyhin oğlu Hasan Gadari “Asari-Dağıstan” eserini “Gülistani-İrem”in tesiri altında ve ona istinaden Azerbaycan türkçesi ile yazmıştır.
1846 yılında Abbaskulu Ağa Bakıhanov Abdulla Gadari ve Emir Ali Tahircanlı ile birlikte Doğu seyahetine başlamıştır. Onlar İran ve Osmanlı’da olmuş, Mekke’de Kabe’ni ziyaret etmiş, Medine’ye yollanmışlar. Lakin Abdulla Gadari Fatime vadisinde dostlarını – Abbaskulu Ağa Bakıhanov’u ve Emir Ali Tahircanlı’nı kolera salgını nedeni ile kaybetmiştir. Abdulla Gadari vetene dönmüş, Gadar medresesinde tedris faaliyetini sürdürmüştür. O, 1861 yılında Gadar köyünde vefat etmiştir.
Emir Ali Tahircanlı’nın “Gülistan” edebi meclisine katıldığını ilk kez Mevlud Yarahmetov göstermiştir. Onun bilgi kaynağı Abdulla Gadari’nin torunları Abdulkerim, İmam ve Necmettin Hüseyinov’ların söhbetleri olmuştur.
Emir Ali Tahircanlı 1790 yılında Guba hanlığı’nın Tahircanlı köyünde (Gusar ili) doğmuştur. İlk eğitimini Guba’da medresede almıştır. Burada Abbaskulu Ağa Bakıhanov’la birlikte okuduğu bilinir. Eğitimini tamamladıktan sonra Yarag köyünde Molla Muhammede intisap etmiş, onun manevi hizmetinde olmuş, Çarlık Rusyası’nın yarattığı zorluklara riza göstermiş, Nakşibendiye tarikatında irşad etmek için icazename almıştır. Şeyhi’nin kardeşi kızı Memune ile evlenmiş, Yarag medresesinde öğretmenlik ve başkanlık yapmağa başlamıştır. 1829-1832 yıllarında Çarlık Rusyası’nın ayrı ayrı guberniyalarında sürgün hayatı yaşamıştır. Vetene döndükten sonra medresedeki faaliyetini devam ettirmiştir. Abbaskulu Ağa Bakıhanov ile görüşmeleri “Gülistan” meclisinin faaliyetinde 1835 yılından artmıştır. 1846 yılında Fatime vadisi’nde vefat etmiştir.
Bütün bu olgulardan yola çıkarak Abbaskulu Ağa Bakıhanov’un sufizme meyil etdiği, Nakşibendiye şeyhlerine rağbetinin olduğu görünür.