İnsan, eşref-i mahlûk. Yani yaratılmışların en şereflisi… Bir insan eşrefini kaybettikten sonra neyi kalır ki elinde? Mahlûk olarak yaşar gider. Tabi, buna yaşamak denirse.
Suriye’de 2013 yılından beri katliamlar yaparak halkına zulmeden, kendisine muhalif olanların kentlerini bombalayan Esad rejiminin yeni ‘marifeti’ bir insanın, vicdanı olan herkesin yüreğini sızlatacak cinsten.
Üstelik bu kez herhangi bir bombalama girişimi değil.
Kimyasal bomba falan da yok.
Bu sefer attığı bombanın adı ‘açlık’.
Yani milleti aç bırakmak için bu sefer gözü dönmüş caniler gibi tarlalara saldırıyorlar.
İdlib ve Hama’da sivillerin tarlalarını ateşe veren rejim çiftçilerin mahsul alamamasını, dolayısıyla sivillerin aç kalmasını hedefliyor.
Bu bölgede bulunan tarlalar, topçu atışlarıyla vurulmak suretiyle yakılıyor.
Esad’ın Hama’nın kuzeyinde bulunan birlikleri işte bu kadar insanlığını kaybetmişler. Eşreflerini yitirmişler. Vicdanları ölmüş. Ne için? Sadece bir koltuk, sadece bir makam için.
Tabi halk çıkan yangınlara müdahil oluyor. Oluyor da havalar sıcak ve çıkan yangınlar kuru tarlalarda hızla yayılıyor. Müdahaleler de yetersiz kalıyor. Daha da acısı canlar gidiyor.
Daha da iğrenci ise rejim, bölge halkından haraç topluyor. Haraç vermeyenlerin de tarlaları yakılıyor. Yazık…
Yanan buğday ve arpalar yüzünden de insanlar mahsul alamıyorlar. En basit düşünceyle bile sadece ekmek yapamadıklarını düşünebiliriz. Yazık değil de nedir ki?
Beşar Esad rejimi olmadık şekilde halkına, kendi insanına zulmetmeye devam etmekte. Bize ise maalesef onların bu halini seyretmek düşüyor.