Şehzadeler Şehri Amasya gönüllerin coştuğu, ruhların kanatlandığı bir sempozyuma ev sahipliği yaptı. III. Uluslararası Bakü’den Balkanlara Halvetilik Sempozyumu, Genç Tasavvufçuları Destekleme ve Geliştirme Derneği Başkanı Sühendan Erdin hanımefendinin “ Hayat pınarının sunduğu ezeli aşinalığın kalpteki heyecanıdır aslolan. Her eylemin içine aşinası olduğumuz öz değerlerimizle bir güzellik katarsak aşikar olacak olan yine O’nun ezeli, ebedi varlığıdır ki ne güzeldir O’nun gani varlığına vesile güzelliklere aracı olabilmek, azmetmek,gayret etmek ve aşk etmek. Birliğin içinden nice nice aşina özler birbirine doğru çekilir ki seven, sevilen aslında O’dur haddizatında. O, cümle devranın çarkı Elif. Ve dahi her hal bir Elif’e muhtaçtır ki özü özlere doğru çekilsin”, sözleri toplantının seyrini belirlemiş oldu.
Konuşmacılar, insan varlığının hakikatini ortaya koymaya çalıştılar. Salonda esen manevi hava sempozyuma farklı bir güzellik kattı. Gönüller konuştu, gönüllere hitab etti. İlmi araştırmalar sonucunda hakikatler inci taneleri gibi birbiri ardından sıralandı.
Bazı nutk-u şerifler ilahi formunda bestelendiği için insanın gönlünü sonsuzluk duygusu ile genişletir, muhabbet ve hasret duygularını harmanlayarak kalbini “AN’A” kavuşturan hikmetli sözlerle örtülü iseler tasavvuf özünü anlatır. Daha doğrusu insanı irşad eder. İnsan yeryüzünün bir garip yolcusudur. “Padişah Konmaz Saraya Hane Ma’mûr Olmadan” sözün doğrultusunda Padişahın sarayı olan “GÖNÜL” dünyadan temizlendikçe ma’mur oldukça varoluşun hakikatini yaşıyabilir. Çok şeyler değişse de insanın hakikat yolculuğu değişmez. Bu yolda “İNSANİ KAMİL” anlayışı çok büyük önem arzeder.
Bu kapsamda mutasavvıflar düşüncelerini yaygınlaştırmak için bu alanda Osmanlı medeniyetinde sayısız “ tasavvuf edebiyatı” şeklinde eserler ortaya çıkmıştır.
İinsanoğlu evrende kendi kendisini inceleyen ve irdeleyen biricik varlıktır. Bundan dolayı insaniyet vasıflarına dayanarak bir kemal yolculuğuna çıkar. Kemale yönelebilmek ise bu ihtiyaç ve iştiyakın uyandırılabilmesine bağlıdır. İnsan kendisindeki cevheri tanıması ve kemal iştiyakı duyması hususunda felsefe ve tasavvuf bütünleşmesinin sağlayabileceği insanları irdelemek gerekir.
Bu konuda tarih boyunca hizmet veren tekkeler özünde bir eğitim messesesi olarak, eğitimin nihayetinde insanın potansiyelinde var olan “ eşrefi mahlukat” niteliğini açığa çıkarır. Bu talim ve terbiye mekanlarındaki eğitim sistemiyle bilgiyi hazmetmiş, özümsemiş, mütevazi, ilim ve irfan sahibi, aynı zamanda da sanatkar bireylerin nasıl yetiştirilmesi gerektiği görülür. Müsikinin de insandaki manevi yönü ortaya çıkaran önemli aracı olmuştur.
Manevi eğitimin varisi olan mutasavvıflar hiçbir zaman öz kültür, sanat ve manevi değerlerden ödün vermemiştir. Bu eğitim,kültür ve sanat merkezleri her tarafa , ücra köşelere bile dağılmıştır.
Buralarda seyrün sefer adı verilen ve kişinin ruhani yetişmesinin gaye edildiği yolculukta, varlığı elzem olan yol göstericinin adı “DOST” tur. Yeşil ile bezenmiş, muhabettullah ile şahı devran eylemiş, hakikat ile canlarına rehber olmuş, yolun hadimü’l fukarasıdır “ DOST “.
Değerlendirme oturumunda da, “Hem sadra hem de zihne hitap eden gönül ve bilgi dolu konuşmalar” huşu içerisinde gönülleriyle dinleyeyenler arasında bir buluşmaydı aslında. Bir çerağın yakıldığı ve bu çerağın ileride büyük bir aydınlık yaratacağı, geleceğimiz için bir umut oldu. Bedenlerin belki de yorolduğu fakat gönüllerin coştuğu,ruhların kanatlandığı bir buluşmaydı. Bu güzel gün bizlere hem bilgi açısından hem de manen çok şey kattı. 19 tebliğ sunuldu fakat salonun sinerjisi hiç eskimeden izlenildi. Bu her sempozyumda olan bir şey değildir, bugünün bir ayrıcalığı var” sözleri döküldü gönüllerden.
Onursal başkan Hasan Şükrü Yayıntaş bey efendi sempozyumun kapanış konuşmasında bazı konulara değinerek hakikatte bütünlüğün sağlanmasındaki önemi vurguladı.
Tasavvufun manasına da dağinerek,tasavvuf’un, hakkın varlığını O’nun ilminden açıklama yaptığını, birliğini, var eylediğini, yaratılanın O’ndan olduğunu açıkladığını söyledi.
“ İlim, Hakkın içimize koyduğu bir hikmettir. Bize O’nun verdiği ilim üzerinden bir mülk iddiasında bulunmamamız gerekir. Bu iddia benlik ve gurur getirir dedi. İlmi ledün’e de açıklık getirerek “ İlim hakikatte O’nundur, yani Hakk’ındır, Allah’ındır ve O’nun sırrındandır” buyurdu.
“Kim ilim tahsil etmek için bir yola girerse, Allah o kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır.”