İlim, ulûm kelimesinden gelen, her şeyin doğrusunu bildiren Yüce Allah’ın subutî sıfatlarından biridir. Aslı Zatında olan, Evvel ve Ahir ilk bilinç, İlâhi Nur ilim, insanı kalp ve ruh bakımından olgunlaştıran gönül ilmidir, hâl ediştir. Bunun için de Akıl, ruh ve kalem, ilme yoldaşlık ederler. Zahir bilgiler okuyarak, araştırarak kesbi olarak öğrenildiği gibi, Yüce Rabbimizin lütfuyla bâtın ilmi, seçilenlere hediye edilir.
Allah’ın ilim hazinesi, tüm varlığın tecelli ettiği âyan-ı sabite mertebesidir ki varlıklar buradan, âlemlere yayılırlar. Arabî Hazretleri’ne göre, Allah’ın ilmi ve onun tecellileri sonsuzdur. Çünkü “O, her an yeni bir şendedir” İlmi suretler, görünür âlemde ömürleri kadar kalıp, geldiği yere, asıllarına rücû ederler.
İlim, kainatta zıttı ile bilinir ve cehle aşıktır bir yönüyle. Tıpkı gece olmadan gündüzün kıymetinin anlaşılamaması gibi. Bu zıtlığı özümseyen âlimler, ârifler arıtma tesisleri gibi çalışan akılları ve gönülleriyle ilmi, taliplerine süzülmüş bal, süt, su kıvamında aşılarlar. Bilgiden, ilme geçişi kolaylaştırırlar. Kişilerin kaplarına ve istidatlarına göre yükleyerek sıfattan, Öz’e yürütmeye çalışırlar.
İlim, ilim bilmektir,
İlim, kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsin,
Ya, nice okumaktır.
Yunus Emre
Kendine yürüyüşün sırrı, okur-yazar olmaktan geçer. İyi bir öğretmen elinde, insanoğlu kendi kitabını, yaratılışı okudukça hayreti, aşkı artar. İlmi ve irfanı ile baktığı her yerde, İlâhi Âlim’in sanatı görür. Bilgiden, ilme yürüyen yolcu, rahmet yağmurlarıyla yıkanır. Akıl nimetinin Rahman aşlarını yiyen, kainatın özeti olduğunu bilenler de, yeryüzünde tevazu ile yürümeye çalışırlar.
“İlim bir nokta idi, cahiller onu çoğalttı” Lâ İlâhe İllâ Allah noktasında buluşanlar, görünen, görünmeyen her şeyin aslının Hak olduğu en derinlerinde, gönüllerinde yaşarlar. Cahillerse kendi kalplerindeki Kâbelerinin putlarını kırıp atamadıklarından, farz olan ilim hükmünü göz ardı ederler ve noktanın nüktesinden bîhaber yaşayıp giderler.