Bir nokta idim âlem içinde
Bir katre idim cânan içinde
“Sevdiğim” dedikçe dilim
Sevdin mi ki diyor yüreğim?
Bir yangın yeri gönül diyarı, sevdiğini arıyor…
Sıcaklığı yakıyor bedenimi, karanlığı daha da karartıyor gönlümü, dumanıysa iyice mahvediyor kapalı gözlerimi…
Sevdiğim dedikçe dilim, sevginin aslına vakıf olamadın diyor yüreğim. Ahh deli gönlüm, sevgiyi öğret bana, aşkı öğret… Sen ki cânana ev sahipliği yapansın. Aşkına vasıl olamadan; haneyi mamur eylemeden padişahı konar mıydı hiç sarayına?
Anlat bana sevmeyi, anlat bana aşkı. Esmeyi anlat bana diyar diyar… Anlat ki çözülsün yüreğimin düğümleri… Kanatlanıp uçuversin diyarına…
Güzel sevdiğim, sen ki aşkına ulaşabilmeyi nasip eyle, yüreğin güzeline sahip olabilmeyi, aşkın hakikatini yaşayabilmeyi nasip eyle. Sessiz diyarımda, sesimin sana ulaşmasını nasip eyle, gözlerimin açıklığını, ruhumun hafifliğini nasip eyle.
Bir gün diyor gönül, eğer bir gün ulaşabilirsem hakikat nazarına… Susuyor sonrasında. Ve sen diyor, yürekten sevmeyi öğrenmedin ki?
Yürekten sevmek diliyor cân lakin olmuyor bir türlü. Ne aşkına vasıl olabiliyor ne sevdasına ne de nûruna. Cân içinde cânanı dileyen gönül bir sevda arıyor aşkına yol bulduracak olan. Bir el tutuyor önce söz veriyor. Sonra tutuğu elin içini kokluyor, bir gül kokusu duyuyor…
Bir yol buluyor aşkına yoldaş, cânına ise cândaş… Teslimliği ile yürüyor sevda yolunu. Yüreğini güzelliğe kavuşturuyor önce, nefsini terbiye ile ilerliyor yolunda. Bir de yüreğine doğuyor Hakk’ın hakikat sevgisi, söz verdiği cemâl içinde buluyor aşkın hakikatini. Ve yine biad eylediği cemâlde buluyor Hakk’ın nûrunu, aradığı huzurunu.
Cân içinde cânanım ola sevdiğim
Ruhumu, teslim eylediğim
Elinden tutup sözler verdiğim
Gözlerinin içine bakıp eyvallah ettiğim
Yüreğimi, yolunda fedâ eylediğim
Cân içinde cânanım ola güzel sevdiğim