Dünyada ister özel, ister kamu, isterse sivil olsun, bütün kurum ve kuruluşların başta gelen ekonomik sorunu: Ellerindeki kaynakları en doğru yolda değerlendirmektir. Hayatın bir boyutunda üretim varsa, bir boyutunda tüketim vardır. Hayatın hiçbir alanında üretmeden tüketmek mümkün değildir. Ekonomi, hayatın yaşanır kılınmasında, üretim ile tüketim arasındaki uyum, düzen ve dengenin sağlanmasıdır. Ekonomi ekonomi bilmektir, ekonomi insanı bilmektir.
Üretim ile tüketim arasındaki uyum ve düzen yazılı ve yazılı olmayan, etik ve ekonomik ilkelerle sağlanır. Bu bağlamda, hayatın odak noktasında, ekonomik insandan önce etik insan vardır. Üretim ve tüketimin yönetilmesinde, insanlar yeteneklerine göre üretirler, ihtiyaçlarına göre de tüketirlerse, kimsenin durumu kötüleşmeden, herkesin durumu iyileşir. Sağlıklı bir ekonomide, temel ihtiyaçların kıtlığı çekilmez ve hayatın bütün boyutlarında savurganlık önlenir.
Bir ekonomide insanlar, kurumlar, kuruluşlar üretmediklerini tüketmezlerse, bütün dünyaya bir bulaşıcı hastalık gibi yayılan tüketim yarışı, temel ihtiyaçları karşılayan, üretim yarışına dönüşür. Doğal hayatta olduğu gibi, ekonomik hayatta da, hiçbir şey israf edilmezse, üretim ve tüketim sonrası oluşan artıklar da ortadan kalkar. Ekonomik hayatta enflasyon başta olmak üzere, israf bütün sorunların anasıdır. İsraf verimsizliktir. Enflasyon sorumsuzluktur. Enflasyon üretilmeyeni tüketmektir.
Dünyada enflasyonun ekonomik, siyasal ve kültürel hayatta yol açtığı yıkımlara örnek olarak, savaş yıllarının Almanya’sı verilir. O yıllarda devlet görevlilerine, haftalık, hatta günlük ücret ödenmeye başlanır. Aynı yıllarda Maliye Bakanlığında çalışan Neumak’ın anlattığına göre, sabah verilen ücretlerin, öğle yemeğini karşılamadığı günler olur. Mark değer ölçüsü olma özelliğini yitirir. Bütün kurum ve kuruluşlarıyla Almanya felç olur. İnsanlar ekonominin öznesi olmaktan çıkarlar, herkes ekonominin nesnesi olur.
İnsanlar ekonominin nesnesi olurlarsa, kişilikleriyle birlikte sorumluluklarını da yitirirler, ekonomik hayatın her boyutunda yolsuzluklar, haksızlıklar ve soygunlar katlanarak artar. Ayrıca şans oyunlarına gösterilen ilgi ve alkollü içkilerle olan düşkünlük, inanılmaz boyutlara ulaşır. Bir toplumda insanların ekonominin öznesi olma özeliklerini yitirmeleri, o topluma savaşlardan çok daha büyük zarar verir. Toplumun bütün kurum ve kuruluşlarıyla alt üst olur.
Dünyanın yeraltı ve yer üstü kaynaklarını israfa ve aç gözlülüğe kurban eden ekonominin sonuna gelindi. Bütün dünya, insanı tüketimin nesnesi haline getiren bir ekonomi değil, insanı üretimin öznesi haline getirecek bir ekonomi istiyor. İnsanlık yatağını yitirmiş bir nehrin denizi araması gibi, kafasını taştan taşa vura vura, ekonomi ve etik arasındaki uyu ve dengeyi arıyor.
Yirmi birinci yüzyılda, insan ya ekonominin öznesi olacak, ya da ekonominin nesnesi olarak, dünyayı büyük bir uçurumun kenarına sürükleyecek.
Yeni dünya da ekonomi insanı değil, insan ekonomiyi nesneleştirmelidir.
Ekonomi de israf insanı nesne etik özne kılar.
Yeni dünya yeni ekonomi gerekir.
Ağaç büyürse içinden çürür
Ekonomiyi israf çürütür.