Yirmi birinci yüzyılın başında, Birinci Dünya Savaşı sonrasında, Türklerin Balkanlar ve Ortadoğu”dan, Anadolu”ya çekilmeleriyle, İslam dünyasında büyük bir yönetim boşluğu doğmuştur. Geniş Osmanlı coğrafyasında, büyük ve küçük yirmiye yakın ülke, dünya devletler topluluğuna katılmıştır. Osmanlı Devleti”nin mirasçısı olan hiçbir ülke, İslam dünyasında oluşan, ekonomik, siyasal ve kültürel güç boşluğunu dolduramamıştır.
Müslüman ülkeler İslam dünyasının geleceğini, seküler Batı ülkelerinin “Sağ” ve “Sol” ekonomi öğretilerinde aramışlardır. Ancak, dünyanın iki büyük gücü, Amerika ve Rusya, hem soğuk, hem de sıcak savaş dönemlerinde, beklenen ekonomik ve siyasal gelişmelerin destekçileri değil, köstekçileri olmuşlardır. Düz dünyanın “Deli Dumrul”larının elinde, İslam dünyasının önde gelen ülkeleri, tek tek Filistinleştirilerek, iç savaşlara sürüklenmişlerdir. Mehmet Akif”in deyişiyle Müslümanlar, cihat adına, “Gaza namıyla dindaş öldüren biçare dindaşlar”a dönüşmüşlerdir.
Filistinleşen Irak, Ukrayna, Suriye, Pakistan ve Mısır, bütün dünya barışını tehdit ediyor. Çivisi çıkan dünyada Filistinleşme, bir bulaşıcı hastalık gibi, Doğu”dan Batı”ya bütün ülkelere yayılıyor. Çünkü Asya”da savaş olursa, Avrupa”da barış olmaz. Bu yüzden, bütün dünya, uluslararası kurum ve kuruluşlarıyla, kangren olan Filistin sorununu çözerek, dünyadaki Filistinleşmenin önüne geçmelidir. Filistinleşmeyle, dünyada savaş hayatın vazgeçilmez bir boyutu haline gelmiştir.
İkinci Dünya Savaş”ında birbirleriyle, savaşan, İngiltere, Almanya ve Fransa”nın “Avrupa Birliği” şemsiyesi altında, aralarındaki sınırları kaldırmaları gibi, Irak, Suriye, Ürdün ve Lübnan da aralarındaki sınırları kaldırmalıdır. Ancak sınırsız bir Ortadoğu için, siyasal sınırlardan önce ekonomik sınırlar kaldırılmalıdır. Amerika ile Kanada arasında sınırda olduğu gibi, ekonomik sınırlar kalkarsa, siyasal sınırlar önemlerini bütünüyle yitirirler.
Ülkeler arasındaki ekonomik ilişkilerde, çift yönlü bir kazanç vardır. Ülkelerden biri kazanırken, diğeri kaybetmez. Doğalgaz boru hatlarıyla birbirine bağlı Rusya ve Ukranya, birbirleriyle savaşı göze alamazlar. Türkiye ile İran arasındaki barışın da en önemli güvencesi, doğalgaz boru hatlarıdır. Birbirleriyle, “alışveriş” daha yerinde bir deyişle, “veriş alış” yapan ülkeler, sorunlarını cephelerde değil, paİzarlarda çözerler.
Bir teorik olgunun gücü, yüzyıllar içinde geçerliliğini korumasından kaynaklanır. “Ticaretin olduğu yerde savaş olmaz” olgusu da yüzyıllar boyunca geçerliliğini koruyor. Ülkeler arasındaki ekonomik sınırların kalktığı kare dünya da, barışın en büyük güvencesi, ülkelerin ekonomik ve kültürel gelişmesine katkıda bulunan ticarettir.
Sosyal bilimcilerin sürekli vurguladıkları gibi: “İyi bir teori kadar iyi bir pratik yoktur.” Her zaman geçerli bir olgunun yerini hiçbir uygulama tutamaz.
Dünya barışının güvencesi dünya ticaretidir.
Ticaret barıştır, barış ticarettir.
Hayat ticaretle yaşanır kılınır.
Barış ticareti izler.