Modern Zamanların İçinde Kadim Öğretiler

Tarih Mart 28, 2018, 12:58 pm
3 mins

Kadim zamanların bilgileri ile modern zamanların içinde insan olmanın sırrını arıyoruz. Kadim öğreti bize insan olmanın sırrını, eşyanın en doğal ortamında aratır. Modern zamanlarda eşyanın yani insanla beraber her şeyin birlikte doğal olarak bir arada yaşadığı ortam yerini yapay kurgulanmış şehir hayatına bıraktı.

Her sabah evinden bin bir zorluk ile çıkan insan, geçimini kazanmak için iş yerine ulaşmaya çalışıyor. Oturduğu siteden dış dünyaya ulaşmak için uzun bir yolu yürümesi gerek. Oysaki eskiden ayağını atınca kendini sokakta bulurdu, birkaç adım ötede ise ana caddede. Birçok ulaşım vasıtası seçeneğinden en hızlı olanı seçmelidir. Çünkü hız çağındayız. Oysa kadim bilgelik bize sür’atin mânâyı öldürdüğünü söyler. Metro istasyonuna ulaşmak için yerin altına iner. Hâlbuki kadim zamanlarda yerin altına çile çıkarmak için inerdi insanoğlu. Ahmet Yesevi Hazretleri yerin altındaki çilehanesine inip üzerini toprakla kapatıp dünya ile ilişkisini kesmemişti. O çilehaneden kumanda ederek yetiştirdiği binlerce öğrencisini dünyanın birçok noktasına göndererek âlemi mânâ sırrı ile mayaladı.

Ulaşım vasıtalarına binebilmek için birçok nezaketsizliğe maruz kalırken başkalarını da maruz bırakır. Sıkışıklık içinde halvethanenin içinde ezilir gibi çilesini çıkartmaya çalışan insan, tüm gün mânâ dünyasını unutarak iş dünyasına dalar. Oysa kadim zaman “el kârda, gönül yârda” der. Gün sonunda birçok stresi yüklenerek evine ulaştığında ise üzerinde bir dağ varmış gibi hissederek günün muhasebesini bile yapamadan istirahate çekilir. Oysa kadim bilgi bize “Ölmeden önce kendinizi hesaba çekiniz.” der.

Bütün bunların içinde kainatın özü, Adem-i mânâyı çıkarmaya çalışmak zor mudur kolay mıdır, bilinmez. Fakat bilinen şu ki; zaman aynı zamandır. Her yeni bir şe’nde olan mutlak güç bu günü de böyle yaratmayı murad etmiş. Bize düşen sadece gaflette değil, daima uyanık bir bilişte olup her ânın bilişinde olmak. Sür’at mânâyı öldürür. Hız kontrolü şart…

Yorumlar

  • (not be published)