“Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşır” sözü sizce doğru mudur ?
Aynı dili konuşsak da bazen anlaşamayabiliriz değil mi ?
Pekki anlaşabilmek için ne yapmamız lazım?
İnsanlar arasında etkileşim, konuştukları dil ile değil, birbirlerine karşı hissettikleri duygu ve düşünceler sayesinde gerçekleşir. Bir toplum veya insanla anlaşabilmek için onlarla aynı dili konuşuyor olmak yetmez. Her iki tarafın da düşünceleri örtüşüyorsa, aynı durumlar karşısında benzer duyguları hissedebiliyorlarsa, arada olumlu bir etkileşim gerçekleşmiş olur.
İnsan, diğer insanları anladığı, onların duygularını paylaştığı, empati kurabildiği zaman anlaşabilme, birlikte olabilme imkanı doğar. Hiçbir olumlu iletişim veya etkileşim gerçekleşmediğinde aynı dili konuşsanız da anlaşmanız zor oluyor. Ancak birbirinin hallerinden anlayan, birbirine saygıyla yaklaşan, birbirini dinleyebilen, birbirinin düşüncelerine hürmet eden, iyi niyetli, birbirinin sıkıntısına üzülen, sevincine sevinen, mutluluğundan mutlu olan insanlar rahatlıkla anlaşabilir ve uyum içinde yaşayabilir.
İnsan hayatta kеndinе en çok bеnzеyеn kişiуi dost olarak seçer. Çünkü bilir ki en iyi anlaşacağı kişi aynı duyguyu pаylаştığı kişidir. İnsanların аnlаşаbilmesi için dış görünüşün değil, iç dünyanın önemlі оlduğu önemlidir. Buyük ilim sahibi Gazali’nin “Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen, cevizin hepsini kabuk zanneder” sözü buna işaret eder.
Diller, kültürler, milletler fаrklı olsa da duуgular her zaman aynıdır. Sevinç, hüzün, aсı tüm insаnlаr іçіn ortak duуgulardır. Bu duygulаrın hiçbirisi bir yere mahsus değildir. Bunlar insanoğlunun yаrаtılışıyla tüm insanlarda var olan ortak duygulardır. Olaylar kаrşısındа benzer tеpkilеr ortaya kоyar insanoğlu.
Mevlana Hz.: “Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir” diyor. Burada insanlar arasındaki iletişim kurmak için, anlaşabilmek için, konuşabilmek için, birşeyleri paylaşabilmek için, birlikte olabilmek için yalınız aynı dili konuşmanın yetersiz olduğunu gösterirken, aynı duyguları paylaşmanın gereğine de dikkatleri çekmiş olur.
Aynı baba ve anneden olan, aynı dili konuşan kardeşler bile aralarında anlaşamadıklarını, beraber olamadıklarını, birlikte ortak üzüntü ve sevinçlerini paylaşamadıkları, birbirine tahammül edemedikleri de bir gerçektir. Aynı dili konuşmanın yeterli olmadığı ortadadır. Aynı duyguların paylaşılması da gerekmektedir.
İletişimin yalınız dil üzerinde yapılmasının yeterli olmadığına hepimiz her gün şahit oluyoruz. Konuşmaktan daha önemlisi anlaşabilmektir. Konuşabildiğimiz halde birey olarak, aile olarak, toplum olarak meydana gelen sorunların anlaşamamaktan kaynaklandığını görüyoruz.
İletişimde konuşmak ve dinlemek çok önemlidir. Bir kişinin konuşması nekadar önemli ise karşıdakini anlamak için dinlemenin de o kadar önemli ve gerekli olduğu bilinmelidir.
Bu nedenle, Mesnevi’ye “Bişnev” (dinle!) diye başlayan Mevlana,” Söz söylemek için önce dinlemek gerektir. Söze, kulak verme yolundan gir.” der.
Kendi düşüncenize, görüşünüze, kanaatinize, anlayışınıza saygı duyulmasını istiyorsanız, diğer insanlara da aynı saygıyı göstermek mecburiyetindesiniz. Yalınız benim ileri sürdüğüm sözler doğrudur, gerçektir, haktır deyip de başkasını hep hafife almak ve suçlamak doğru bir iletişim kurmağa engel omaktadır. Başkasıyla iletişimde hep sorun yaşıyorsak belki de insanın ilk önce kendi kendisiyle olan sağlıklı iletişimi sorgulaması lazımdır.
Sözlü iletişim olan konuşmak, insanlar arasında muhabbeti ve anlaşıp kaynaşmayı sağlayan en önemli bir araçtır. Genelde insanlar, duygularını, düşüncelerini, arzularını, isteklerini, üzüntü ve sevinçlerini konuşarak anlatıyorlar. Fakat insanın kullandığı dil ve üslup, insanlar arasında sağlam bir iletişimin, anlaşmanın yolunu hazırlar, yoksa hiç kimseyle anlaşamayıp kendisini yalnızlığa itmek mecburiyetinde kalıyor.
Mevlana Hz., “Dil, hem tükenmeyen bir hazine, hem de dermanı olmayan bir derttir” buyuruyor. Başka bir sözünde de “Kusur bulmаk için bаkmа birine, bulmаk için bаkаrsаn bulursun, kusuru örtmeyi mаrifet edin kendine. İşte o zаmаn kusursuz olursun”.
Hep başkasını suçlamak yerine “kendini başkalarının yerine koyabilme” olgunluğunu göstermelidir insan. İşte o zaman “kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma” anlayışını ilke edinmiş olur.
Toplum içinde saygı duyulan ve sevilen bir insan olmak için başkalarına saygı göstermek zaruridir. Saygının en kolay ve kestirme yolu da bizi rahatsız edecek bir davranışı başkalarına yapmamaktan ibarettir.
Kendi hakkımıza ne kadar saygı gösterilmesini istiyorsak en azından başkasının hakkına da saygılı olmak mecburiyetindeyiz, yani kendimizi haklı gördüğümüz kadar başkasının haklılık payı olduğunu da kabul etmek erdemliktir.
Düştüğümüz bir durumda nasıl rahatsızlık hissediyorsak başkası da rahatsız olabilir diye düşünmelidir insan.
Olgun insan söylediği sözden, sergilediği davranıştan, yaptığı iş ve hareketten sorumlu olduğunu hiç unutmamalıdır. Aşırılığa kaçmaktan, acımasızca yüklenmekten, hoş olmayan hal ve hareketlerden kaçınarak gerginlik yaratılmamalıdır. Kabahatı hep başkasına yüklemekten kaçınılmalı. Evet hata bende, keşke öyle davranmasaydım, o sözleri söylemeseydim, öyle hareket etmeseydim diyebilmeli insan.
Karşıdakinin gerçekten ne demek istediğini anlamak, haklılığınızı savunurken karşınızdakini incitmeden, duygu ve düşüncelerine saygı göstererek, fiziksel ve duygusal tepkilerimizi kontrol etmek önemlidir.
İnsanoğlu kendi haklılığına ne kadar sahip çıkoyorsa , o kadar da başkasının haklılığına sahip çıkmalıdır.
Ne mutlu anlaşabilenlere, anlaşmak için gayret gösterenlere, birbirine saygılı davrananlara…
Son satırlarında dedığın gibi NE MUTLU… Elıne sağlık. EYVALLAH
Gūzel birisi sizin gibi. Gūzel de bir amlami var. Allah razi olsun