Sabah demleri yine…
Lakin bugün bir başka memlekette Güneş birazdan ışığını yaymaya başlayacak ve farklı bir nefes içimize işleyecek…
Yolculuğun sonlarına doğru bir heyecan ile gözlerimiz açılmış ve camın açılmasıyla soluduğumuz manevi soluk mamur gözlerimizi yaşartmış âdeta…
Vakit geçtikçe adım attığım şehir her bir taşından sesleniyor… “Gel… Gel…”
Yavaşça yokuşları çıkan bir çift ayak yorulmaya mı başlıyor yoksa? Çıktıkça nefes hızlanıyor kalp atışları ritmini artırıyor. Karşı karşıya gelmiş dağlar şehrin kalesi kıvamında sert rüzgarların dalgasını önlüyor. Her an bir selâm ile şeref bulan dağlar bazen kendi içinde bazen eteklerinde bazen de şehrin ortasına edebi hâlini sunuyor.
Aşka düşmüş aşık dağlar zirvede kar tanelerini tutmuş, sevgilimden bir hediye diyerek sarılmış. Bulutlar da onlara çare olmuş, üstüne gölge düşürmüş, erimeyen kristal tanecikleri oluşmuş..
Eee zaman geçti… Güneş dağıtıp bulutu, eritti karı buzu. Verdi sıcaklığını ki dağ soğuğun kâr etmediğini ısıyı alınca anladı… Şimdi de eser bir rüzgar savurur manevi kâdim mekânlara…
Tek bir şehir akan bir ilim ile bölünmüş… Zamanında öyle kevserden sulanmış ki hızla akan nehir fısıldıyor kulaklara. Ayrı ayrı göründüğünü sanırsınız oysa köprüler ile bağlanmıştır çoktan. Dileyene her şey bir anlamdır işfe.. Bir elmanın iki yarısı misali bir şehir…
Herkes farklı bir koku alır. Tat farklıdır. Tarihini bilmem ama kokusunu aldığım bir tutam maneviyat terkedilesi değil…
Şehirde her başınızı çevirdiğiniz yer Osmanlı’dan bir parça. Medreseleri, camileri, türbeleri ve nehrin etrafına yayılmış beyaz yalıboyu evleri ayrı bir hava ile sırrını kimseye vermiyor.
Vakit ilerledikçe sis, dağları sarıyor görüşü sadece kentin merkezine odaklatıyor. Yine bir yokuş ile tek nefeste vardığımız bir yer ağaçların arasında durmuş kenti izliyor. Sadece duyduğumuz kuş sesleri bahardan şarkıları hatırlatıyor. Bazense bir ayeti dile getiriyor:
“Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ı tespih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Haşr, 59/1)
Koşulsuz her şey zikreder deniyor. Bir kuşun ötüşünde hissedilen zikir kalbi mutmain ediyor adeta… O ötüşün altında karşılaştığımız türbe Pir Sücaeddin İlyas Hazretlerine ait idi. Ziyaretin ardından türbesinin önünde bulunan bir yere varıyoruz. Yüzümüzü zâtâ çevirip bir şeyler seslendirdiğimizde ses akustik olarak yankılanıp kulağımıza kendi iç sesimizi yansıtıyor. Bizden başka kimsenin duyamayacağı bu ses Sen’i sana anlatıyor… Bir içten Allah diyince yer sarsıldı ağaçlar dile geldi sanki… Dile gelir mi ağaç? Evet gelir Sen yeter ki temiz bir düşüncede O’na yer ver. Olmaz denen her şey oluverir ve bakarsın birden Aşk çıkagelir…
Her yolculuk dilerim Aşk’a yol bulur. Onca güzellikten bahsettik sahi isim verdik mi burası neresidir? Vermesekte anlayanlar bildi ki burası Aşk-ı Diyar Amasya…
Aşk ile…