Hayatın tümü söylenememiş bir şiirdir ve yazılmıştır âlemlere mısra mısra; beyit beyit. Yüce Yaratan, İlâhi ölçüsünde şiirleştirmiş tüm yazgıyı. Kader, demiş adına mizanının. Kor ateşlerde, Aşk’ta yanmış söyleyen de dinleyen de.
Nur’a boyanan varlıklar, iki kapılı hanın mısraından dalıvermişler dünya beytinin deryasına, asılmışlar küreklere, adı zaman olan An’da. Derya içinde Derya’yı bilmeyen mahî gemilerinde.
İlâhî Emri Yüklenen, Kerremna Tacının Sahipleri Ustalar, Birlik Denizinin Sakinleri, karanlıklardan, aydınlığa çıkaracakları çıraklarla nasiplenmişler. Mevlâna Hazretleri de bu güzellerden bir güzel. Mesnevi-yi Şerif’te, Şaşı Çırak hikâyesiyle, Âdemoğullarının Tevhid seyrini iki cümleyle anlatır. Bir kısa metafora, sayfalar dolusu mânâ incisini mercanını koyuvermiştir. Herkes kendi kabı, anlayışı ve idraki kadar içselleştirecek ve dersini hâl edinecektir. Kimine, bir mercan düşecek; kimine, bir külte inci. Kimi, kıymetini bilecek başına taç eyleyecek; kimi, darı niyetine horoz misali yutacak. Nasip ve illa, fikredip çalışma aşkıyla, sabırla yola revan olma. “Hamdım, piştim, yandım,” sırrını yaşama bilgeliği, şaşılığı, bakmayı, basirete dönüştüren mertebelerdir. Bedenden sıyrılıp öze dönme sanatı.
Usta, raftaki şişeyi ister; “Çırak, hangisini usta? İki tane var,” der. Usta; “Kır, şişenin birini öyleyse, kalanını getir“ deyince, kırar. Ortada şişe kalmaz. Burada amaç, şişeyi kırdırmak olduğu kadar, şaşı bakmayı da tedavi etmektir. Göz yanılır, bizi aldatabilir. Çünkü bakmak başka, görmek başkadır. Sûfiler öyle bir Aşk gözlüğü ile bakarlar ki, her gördükleri yalnızca Hak Cemâl’i olur. Çünkü bakan gözdür, gören kalp gözüdür. Ustaların, Mürşitlerin amacı da gözlerdeki çoklukta, Tek’i seyrettirmektir. Görünen her şey, Esmaların ve sıfatların tecellisidir ayna makamlarında.
Nefsanî arzularımız ve heveslerimiz; şişe yanımız ve mutlaka yolculuğumuzun seyri içinde kırılması gerekir. En güzel şekilde kıranlar, usta makamlarıdır. Bundan çırak incinmez, teslim olduğu el, Hakkın elidir. Kabının kutrundan kurtulunca, yolunun yordamınca ilerler, şaşılıktan kurtulup ikilikten, Bir’lik makamını, Tevhidi nefeslenir. Ne sen kalır ne ben, biz olmanın sevinci yaşatılır Hak yolcusuna.
Yollar, kırılan şişeler, devrilen ağaçlar, suya kesmiş ateşlerle doludur. Hâlden, hâle geçerken zaman “Aman” demiş, saatler durmuş. Yaman esmiş rüzgâr, esrimiş. Ayla güneş kendi kaderlerince semâ ederlerken semâlarda, şirazesinden çıkarılmış, vezin şaşmış, renksizliğe bürünüvermişler. Aşk kitabını okuyan Kamer’in ayrılık iniltisine dayanamamış Şems. Ne Kamer ne Şems kalmış ortada. Bir tenin içine iki can sığmışlar. Çokluk tek ses, tek yürek oluvermiş. Can, Cânâna terk edilmiş. Kıyam Et! Emir Âlemi, yeni libaslarına bürünüp ayaktalar. Kader, edebinden hâmuş; varlık, mahcup, hepsi kendi veznince, kendi şiirini okumada. Tek Usta, Tek Sanatçı, Tek Nakkaş Zül Celâli ve’l İkram, İhsanın karşılı ihsanı lütfetmede seyrini tamamlayan ayna makamlarına.
Allah razı olsun ❤️