Stres sözcüğü en geniş anlamda birey-çevre etkileşiminde kişinin uyumunu bozan, kapasitesini zorlayan talepler olarak tanımlanır. Yaşadığımız yüzyıl her yönü ile baş döndürücü gelişmelere sahne olmaktadır. Modern çağ her yönü ile hızlı yaşanılmakta ve buna paralel olarak günlük yaşantımız da bu gelişmelere ayak uydurabilmek için yoğun ve hızlı bir şekilde geçmektedir. Bu yoğunluk ve iş yetiştirme telaşı, aynı zamanda kalabalık şehir yaşantısı insan psikolojisi üzerine olumsuz etkilere neden olmaktadır. Bu etkilerin en başında zihinsel ve fiziksel kaynaklarımızı olumsuz yönde etkileyen ‘STRES’ gelmektedir. Yoğun ve uzayan stresin fizyolojik ve psikolojik açıdan olumsuz etkileri görülebilir.
İnsan vücudu etrafında oluşan olumsuz etkilere karşı kendini koruma mekanizmalarına sahiptir. Bunlardan bir tanesi; psikolojik ve fiziksel manada yoğun baskı altında olduğu durumlarda Kortizon hormonu salgılamasıdır. Bu hayat kurtarma hamlesi vücudu gelecek baskıya karşı korumak ve uzaklaşmak amacı ile kan glikoz düzeyini arttırarak gerekli enerjiyi elde etmeye yaramaktadır. Tehlike geçtiğinde ise, kortizol seviyesi düşer ve sistem normale döner.
Vücudu koruması beklenen strese yanıt mekanizmasının uzun süre devam etmesi durumunda vücudun hep alarm durumunda kalması kanımızdaki -stres hormonu olarak da bilinen- kortizon değerleri seviyesinin hep normalin üstünde seyretmesi anlamına gelmektedir. Sonuç: Anksiyete, bağışıklık sisteminin etkin bir şekilde çalışmaması, yüksek tansiyon, sindirim problemleri, kısırlık, obezite, kalp krizi, uyku, hafıza ve konsantrasyon sorunları.Çoğumuzun farkına varamadığı ya da altı-üstü stres diyerek geçiştirdiği bu olgunun ne kadar zararlı olduğuna bir örnekle açıklık getirelim; İngiltere’de 2008 yılında yayınlanan bir araştırmaya göre işleri gereği devamlı yoğun stres altında çalışan iş gruplarında kalp krizi riskinin 23 kat artmış olduğu gösterilmiştir.
Psiko-sosyal destek alamayan kişilerde strese bağlı olarak alkol veya madde bağımlılığı, içe kapanma, aşırı yemek yeme, kontrolsüz alışveriş ve aşırı duygusal tepkiler görülebilir. Bu tür olumsuzluklar ile başa çıkabilmek için uzman desteğinin gerekli olduğunu hatırlatalım ve kısaca stres ile nasıl başa çıkılabileceğini özet olarak anlatalım. Öncelikle Zaman yönetimi konusunda adım atılmalı ve kararlılık gösterilmeli. ,Günlük etkinliklerimizin yanında düzenli uyku, molalar, eğlenme, dinlenme, sosyal etkinlikler vs. eklenmeli, günlük işlerimizde öncelik belirlemeli, çözmediğimiz yada başa çıkamadığımız bir problemde çevremizden yardım istemesini bilmeli yada ertelemeyi düşünebilmeliyiz. Bireysel tartışmalardan uzak durmalı, sorunun karşıdakinden ziyade kendinden kaynaklanabileceğini unutmamalı ve karşısındakine ‘sen beni anlamıyorsun’ demek yerine ‘ben kendimi sana ifade edemiyorum‘ diyerek sorumluluk almayı bilmeliyiz. Bunun yanında fiziksel egzersizler, daha önce denemediğimiz sosyal etkinliklere katılma, dengeli beslenme (Çay, kahve, çikolata, kakao, kolalı içecekler kendiliklerinden strese yol açan besinlerdendir. Bu besinler, stres tepkisini başlatan kimyasal maddeler içerirler. Uyanıklık ve hareketliliği artırırlar. Dolayısıyla bu besinlerin yerine ıhlamur, adaçayı gibi bitki çayları, meyve ve diyetimizde tüketilebilir) stres yönetiminde bize yardımcı olabilecek önerilerdir.
Stresten uzak bir hayat sürmeniz temennisi…