TASAVVUF İLE PSİKOTERAPİ

Tarih Ocak 07, 2018, 12:00 am
3 mins

Sûfî Yolu’nun esas amacının “kalbî hastalıkları” tedavi etmek olduğu söylenebilir.[1] Bu bağlamda Mevlânâ Celaleddin, Sûfî Yolu’ndaki üstadı hekime, talebelerini hastaya benzetir.[2] Abdürezzak Kâşânî (ö. 1330), sûfî üstâtları “Tabibu’l-Ervah: Ruhların Doktoru[3] olarak tarif eder.

Terapistlerse “davranış bozuklukları”nı “psikolojik hastalıkları” tedavi etmeyi amaçlar esas olarak.

İster kalbî hastalıklar olsun ister psikolojik hastalıklar, davranış bozuklukları olsun, bunlar bizim “insanî yaralarımızı” ifade eder. Hem sûfîlerin hem de terapistlerin ortak amacının “insanî yaralarımızı” iyileştirmek olduğunu söyleyebiliriz.

Sûfî geleneğe göre kalbî hastalıklar insanı aslına/ruhuna yabancılaştıran her türlü ahlâktır. Tasavvufun amacı da kalp hastalıklarını tedavi ederek insanı ruh sağlığa kavuşturmaktır. Kübreviye Yolu’nun pîri Necmüddin Kübra (ö. 1221)’nın ifadesiyle: “Şüphesiz ki Tasavvufî hayatın başı hastalık sonu sıhhattır. Zira başlangıçta kalp hastadır. Hassas ve titiz tabip durumunda olan şeyh (yol gösterici) tarafından tedavi edildiğinde sıhhate ve selâmete kavuşur.”[4]

Psikoterapi insanın daha çok beşerî/psikolojik tarafıyla, Tasavvuf ise insanın daha çok manevî/kalbî tarafıyla ilgilenir. İlgilendikleri konuların kesiştiği, tezlerinin çeliştiği durumlar olabilir. Ama bunların dışında Psikoterapi ile Tasavvuf’u birbirinin alternatifi olarak görmek gerekmez.

Tasavvuf ile Psikoterapilerin Ortak Noktaları

* Hem psikoterapiler hem de tasavvuf, insanın olduğundan çok daha fazla bir potansiyele sahip olduğunu vurgular.

* Hem psikoterapiler hem de tasavvuf, “hastalıkların” iyileştirilebileceğini varsayar.

* Hepsi de iyileş(tir)me sürecinde çeşitli aşamaların söz konusu olduğunu vurgular.

* Hepsi de teorik bilgilenmeyi değil, yaşantısal değişimi amaçlar.

* Hepsi de bireyin istek ve kararlılığı için problemi konusunda duyarlılığı ve yeterli düzeyde kaygısı olması gerektiğini vurgular.

* Genellikle bireyin kendi isteği ile sağaltıcıya gelmesi gerektiği kabul edilir. Hatta Tasavvuf’ta bireyin kararlı olup olmadığı, dramatik sınavlarla denetlenir.

* Hepsi de bireyin kendi iç dünyasına ilgi göstermesini öngörür.[5]

 

[1]    Ebu Abdurrahman es-Sülemî, Sülemî’nin Risaleleri, Tasavvufun Ana İlkeleri, çev., Süleyman Ateş, Ankara 1981 Arapça kısmı, s. 3;  Süleyman Ateş, Cüneyd-i Bağdadî, 1969, Sönmez Y., s. 116; Necmüddin  Kübra, “Usulu Aşere” Tasavvufî  Hayat içinde, s. 56.

[2]    Mevlânâ, Mesnevî, çev., Veled Çelebi İzbudak, Cilt: III, Beyit no: 2700-2709

[3]    Abdürezzak Kâşânî, Tasavvuf Sözlüğü, çev., Ekrem Demirli, 2004, İz Y., s. 348

[4]    Necmüddin Kübra, “Fevaihu’l-Cemal”, Tasavvufî  Hayat içinde, çev., Mustafa Kara, 1980, Dergâh Y., s. 104.

[5]    Geniş bilgi için “Sûfî ile Terapist“ ve “Terapistin Sufi Olursa” adlı kitaplarımıza bakılabilir.

Yorumlar

  • (not be published)