Sevdayı öyle güzel yerleştirmiş ki içimize Mevlam…
O sevdayı derinlemesine hissedelim diye bizleri öyle güzelliklerle haşr eylemiş ki…
Her ân bir şen elhamdülillah…
Her ân yeni bir meydan…
Her ân yeni bir muhabbet kapısı cândan…
Gelen, giden, kalan hep aynı…
Sûretler farklı olsa da Öz Bir…
Öz’ün kıymeti içimizde…
Çünkü Öz Sen…
İnsan Sen’den…
Güzelliğin öyle bir işlenmiş ki her zerremize nakış nakış…
Yaradan öyle bir işlemiş ki ilmek ilmek, aşk aşk…
Yeter ki insan olan muhabbet besleye…
O vakit Muhammed öyle bir aşikâr olur ki…
Muhammed’i hissediş öyle bir görünür ki Sen’den…
Ağğ o vakit nûş eder aşk şarabın olan İnsan…
Muhabbetin kıymetini içinde hissede hissede…
Duyuş ve iştiyak Sen’de hayraniyet bula bula…
Sen’i anlatmaya kelimeler yetmez.. Her bir kelime sanki bir nidâ…
Aşkından içleri coşan dostlarını, acziyete bürünmüş kullarını gördükçe Sen demekten nasıl ayrı kalınabilir ki?
Ve Sen demek böylesine güzelken, varlığını giydirdiğin kulların böylesine muazzam bir acziyet ile yeryüzünde hizmetlerine devam ederken dahi artık devr-i aşk aşikâr iken.. Durmak yaraşır mı?
İlm-i hakikat âşık gönüllere aktıkça akar…
Şar’dan akan ilmin kıymeti dost gönlün muhabbet’ullah’ından cân bulur..
Yaşayanlara hayy’at olur…
Hiç bir şey yapmadan, nefs ile cihad etmeden, güzelliğe meyletmeden yaşayanlar cân bulur mu?
O vakit hiç dirilme olur mu?
Halbuki bir dinleyebilsek…
Âlemin sesini bir duyabilsek…
Bir kuş, bir uğur böceği, bir kedi nasıl da konuşur bize…
Bir yaprak, bir ağaç, bir çiçek…
Bir taş, bir masa, bir kitap…
Her şey enerji ile hayy’ât dolu…
Ağğ ki bir sesler çalınsa kulağımıza…
İşte o vakit dökülür dilden…
“Hayy’at yaşanmaya değer…”
Cuma gönüllerde aşk ola efendim…