Türk Dil Kurumu “kültür” kavramını temel anlamda “Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine eğemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü” olarak tanımlamaktadır.
Misalli Büyük Türkçe Sözlük’te de “kültür” bir milletin inanç, fikir, sanat, adet ve geleneklerinin, maddi ve manevi değerlerinin bütünüdür. Bir milletin sanat ve fikir eserlerinin bütünü olarak da ifade edilirken “Eğer Fatih’in açmış olduğu kültür faaliyeti kendinden sonra da devam etmiş bulunsaydı, belki de Osmanlı Devleti irfan ve medeniyet kıblesi olarak cihanın yüzünü kendine çevirmekte devam ederdi” sözleri de yer alıyor. Düşünce, zevk, eleştirme ve değerlendirme melekelerinin geliştirilmiş olması durumu, olarak da açıklamaktadır.
Hayatın her alanında toplum olarak yaşama ve düşünce seviyesini değerlendirerek “kültürlü toplum” yanı sıra bireyin hal ve davranışlarını da göz önünde bulundurarak “kültürlü” ifadesiyle kültürü gelişmiş, kültür sahibi kimse, ifadesi kullanılmakta. Aksi durumda ise “kültürsüz” deyimi yer almaktadır. Genelde insanlar arası kültür kelimesi mana itibariyle, tahsil ile yani öğrenim ve eğitim görmekle karıştırılıyor. Oysa bir kişinin eğitim görmesi kültürlü olacağı anlamına gelmediği gibi, eğitimsiz oluşu da kültürden yoksun olduğu anlamını da ifade etmez. Kültür, bireyin yaşayış ve düşünce tarzıyla alakadar olduğu kadar, kitap okumasını, sanatın herhangi bir dalıyla ilgilenmesini, kültürel mirasına, örf ve adetlerine ne kadar bağlı olduğunun bir göstergesidir. Kültürlü insan, insanın ruh halinden anlayarak, herkesin yaşam tarzı ve düşüncesi farklı olabileceği gibi, ilgilendiği konular, alışkanlıkları, el becerileri, sevdiği şeyler, hayata bakış açısıyla bir kültürü yansıtıyor.
“Milli kültür” de, bir millete kimlik kazandıran, diğer milletlerle arasında ki farkı belirleyen, tarih boyunca meydana getirilen o millete ait maddi ve manevi değerlerin uyumlu bir bütünüdür. “Türk Milli Kültürü”, Türklerin tarihi süreç içerisinde toplumsal yapılarını, dini, edebi, kültür, dil, sanatlarını, düşünce ve ahlak özelliklerini içerisine alan bir konudur. Hiç şüphesiz ki kültür oluşumunda dil’in önemi çok büyüktür. Milli hissin oluşmasında dil ile düşünce arasında ki bağ önemlidir.
Milli Kimliğimizi ve Milli Kültürümüzü oluşturan unsurları öğretecek eğitimin önemli olduğunu vurgulamak gerekir. Kültür, milli duyguların gelişmesini sağlar, kişinin insani değerlerini geliştirip fazilet ve fedakârlık aşılar. Onu namuslu ve ahlaklı yaptığı gibi şahsiyet sahibi kılar. Bir milletin kendine has inanış ve yaşayışını meydana getiren din, asırlardan beri kültürün en önde gelen unsuru olmuştur. Türk kültüründe manevi değerler çok büyük önem taşımaktadır. Bu değerler asırlardır bizi ayakta tutmuş, medeniyetin üst seviyesine ulaştırmıştır. İnsanların maddi ve manevi kültürlerini yaşatmak için tarih boyunca mücadele verdikleri görülmektedir. Bir milletin manevi kültür değerlerinin bütününü din, dil, sanat, edebiyat, örf ve adetler ile düşünüş ve yaşayış tarzları meydana getirmektedir. Kültür’ün farklı alanlarda kendini göstermesiyle “yaşam kültürü”, ”çalışma kültürü”, “siyaset kültürü”, ”alış veriş kültürü”, “konuşma kültürü”, “okuma kültürü”, “tartışma kültürü” gibi kavramların yer aldığı bir gerçektir.
Günlük hayatımızda kişisel fikirlerin başkalarınca yanlış da olsa bile edebince ortaya dökülmesi ve tartışma adabının yerine oturması önem arz etmektedir. “Benim dediğim, düşündüğüm mutlaka doğrudur” anlayışıyla hep kendini haklı görmesi gerçeğin ortaya çıkmasına gölge düşürmektir. Oysa konu veya meseleler üzerinde tartışmaların amacı gerçeğe ulaşmak, doğru olanı belirlemek, uygun olanı görmektir. Fikirlerin sonuna kadar savunulması ancak karşı taraf fikrinin de doğru ve uygun olabileceğinin kabul edilmesi gerektiği bilinmeli şartıyla tartışılmalı.
Türk Milletinin geleneğinden ve sahip olduğu inanç değerlerinden tarih boyunca ortaya sergilediği insana saygı ve hoşgörü anlayışı, fikir ve inanç özgürlüğü, adalet ve doğruluk ilkeleriyle farklılıkları bir yerde yaşatma kültürünü geliştirmiştir. İnsanlar yaratılış itibariyle farklıdırlar. Farklılıkları kabul etmek, değerlerine saygı göstermek, olduğu gibi kabul etmek erdemliktir. Farklılıklarla birlikte bir amaç için, bir ideal için, bir konu için, bir yerde oturup tartışma ihtiyacı duyulmaktadır.
Birlikte oturmakta münakaşa değil tartışma kuralları saygılanırsa olumlu sonuca varılabilir. Çünkü münakaşa ağız kavgası, çekişme, fikrini kabul ettirme, kendi düşüncesine saygı duyulmasını isterken karşıdakinin düşüncesine saygı göstermemek demektir. Aynı zamanda münakaşa dinlemeden çok söylemeye dayanan ve üstünlük sağlama maksadıyla yapılan, haklı olma hırsıyla yapılan konuşma biçimidir. Münakaşada karşı tarafın söylemine, delillerine değer vermeden, dinlemeden yalınız kendisinin haklı çıkması isteği hâkimdir. Burada diğer bir sözün yani “münazara”nın anlamına da açıklık getirmekte fayda var. Münazara, dinlemek demektir, konuşmadan önce dinlemeyi bilmektir ki bu başkasının konuşmasına saygı göstermek demektir. Burada da bir “dinleme kültürü”nün önemli olduğunu görüyoruz.
Tartışmak kelimesinin de anlamı aynı sözlükte, bir konuyu değişik görüş açıları ile ele alıp farklı düşünce ve deliller ileri sürerek karşılıklı olarak savunma gibi tarif edilmekte. Yani, tartışma, bilinçli insanların bir araya gelerek bir konu üzerinde fikir beyan etmeleridir. Bu fikirlerin sonucunda ortak bir karara varmasalar da birbirlerini kırmadan, incitmeden, hakaret etmeden, aşağılayacak sözler sarf etmeden görüş ve düşüncelerini sunmaktır.
Fikir adına ortaya konan iddialar yalan, iftira, düzmece olmamalıdır. Tartışma hiçbir biçimde alay, küçümseme, küfür, hakaret ve saldırma şekline dönüşmemelidir. Manevi kültürümüze yakışır biçimde ahlaki değerleri göz önünde bulundurarak yürütülmelidir.
İnsan sosyal bir varlık olarak diğer kişilerle iletişim kurma doğal gereksinimlerinden biridir. Bu iletişimde insanın kendisiyle barışık olması ön planda önem taşımaktadır. Özellikle, duygularını dengeleyen, tepkilerini kontrol edebilen, mümkün olduğunca nerede ne şekilde davranacağını iyi planlayan, mutlu, huzurlu ve insanların huzurunu kaçırmayan, sorunlara takılıp kalmayan, aksine çözüm üretmeye çabalayan insanlar başkalarıyla empati kurabiliyorlar. Empati için de karşımızda ki kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru anlamak. Empatide karşı tarafa saygı duymak önemlidir. Kendimizi karşısındakinin yerine koymalı, olaylara onun bakış açısıyla bakmayı bilmelidir.
Aile içinden başlayarak diğer insanlarla konuşma tarzımızı ayarlamak iletişimin en önemli unsurudur. Kendimize nasıl davranılmasını istiyorsak, karşıdakine de davranışımızı ayarlamalıyız. Hakaret, suçlamak, iftira, aşağılamak içeren, onur kırıcı sözler herkesi yaralar, acıdır. Başkasına acı yaşatmayı marifet saymak olgun insanın hali olmamalı.
Yazımızı “tasavvuf kültürü”nün oluşmasında ana söz olan ”Edep Ya Hu” dan da bir kaç söz ederek tamamlamış olalım. Hayırlı bir insanın oluşumunda en önemli unsur EDEP’tir. Edep ilimden de önce manevi olgunluğun ilk şartıdır. Hz. Mevlana edebin kişinin gönül aynası olduğunu ifade eder. Edep, güzel ahlak, saygı, terbiye, hayâ, nezaket sözleriyle tarif edilmiş.
“Edep Ya Hu” edebe bir davettir. Aynı zamanda bir ikaz bir uyarıdır. Yani şöyle denilmek istenir: Ey edebi bilen kişi! Maruz kaldığın bu saygısızlık seni edepsize karşı edepsizce harekete sevk etmesin. Edeple karşılık ver. Edebi senden öğrensinler.
ALLAH razi olsun. Çok isabetli bir yazi bi düşünce. Bugünümüze en çok lazim olan Edeb
Kanaatimce Eyüp Salih bey balkanların en velût ve gayretkeş araştırmacılarındandır. İstanbuldan yayınlarını zevkle takip ediyorum. Kendisine ve makalelerini yayınlayan sizlere çok teşekkür ederim.