Dünyanın dört bir yanındaki bütün ülkelerin gücü, açıklık içinde sürekli kendilerini yenilemeyi bilmelerinden kaynaklanır. Ülkelerin ekonomik, siyasal ve kültürel yapılarını yenileyerek, dünyadaki gelişmeleri yönlendirmelerinde, en güçlü ve en etkili sermayeleri dürüstlükte yarışan insanlarıdır. Onlar dürüstlüğü özendiren, açgözlülüğü önleyen misyonlarıyla, ülkelerinin her alandaki başarılarının omurgasını oluştururlar.
Dürüstlükte yarışan insanların sayısının kritik sınırın altında kalan bir ülke, başka ülkelere örnek olacak ekonomik ve kültürel canlılık gösteremez. Kültürel dokusuyla birlikte, ekonomik yapısı güçlü olan toplumların, pazarlarında dürüstlük alınır, dürüstlük satılır, dürüstlükten terazi tutulur, dürüstlük dürüstlükle tartılır. Onlar her gün yenilenerek, yeniden doğarlar. Türk toplumunda dürüstlük deyince, akla ilk önce gelen isim Mehmet Akif olur.
Dünyada iyilikleri özendirmeyi, kötülükleri önlemeyi bir edebiyatçı sorumluluğu olarak gören, bütün Türkiye’nin ayakta dinlediği, Millet Marşı’nın şairi Mehmet Akif, Anadolu insanının bir dürüstlük anıtıdır. Onun hayatı, dürüstlükte destan yazan Türklerin, bin yıllık tarihlerinin özetidir. O şiiri gibi ömrünü de, Türk toplumuna adamış, kendi için değil Anadolu insanı için yaşamış, kendi sorunlarını değil, toplumun sorunlarını dile getirmiştir.
Hasan Basri Çantay Akifnamesi’nde, “O, ne yazdı ise duyarak yazdı, ağlayarak yazdı, pare pare sıhhatini, varlığını eriterek yazdı. İnandı, yazdı, inanmadığına iltifat etmedi. Samimiyeti Akif’in hayatının esası idi. Az söylerdi, öz söylerdi. Temiz ruhu muhatabını mest eder, bilmeyerek onu kendisine çekerdi” diyerek, sanki Mehmet Akif’i değil, Cumhuriyet döneminin bir Horasan erenini anlatır. Mehmet Akif’in hayatı gibi, düşüncesi,eylemi ve dili de yalın ve canlıdır.
Türklerin bilimsel düşünce tarihini, gün yüzüne çıkaran Adnan Adıvar, “Ben Akif’i yalnız şair diye değil, daha çok büyük bir insan ve büyük bir fen adamı diye severim. Onun Fatih Kürsüsü eşsiz bir sanat abidesidir. O eserin her kelimesi ilim ve sanı at deryasında saçılmış inciler, cevherler, dalgalardır” demekten kendini alamaz. Mehmet Akif karanlık savaş yıllarında, hiçbir korkuya kapılmadan, Türkiye’nin aydınlık barış yıllarını görmüş, Anadolu insanına “Korkma” diye seslenmesini bilmiştir.
Mehmet Akif büyük bir medeniyet değişiminin yaşandığı bir dönemde,Sezai Karakoç’un açıkça ortaya koyduğu gibi: “Şiirleriyle,makaleleriyle,verdiği derslerle,çevirdiği çağdaş İslam mütefekkirlerinin eserleriyle, aydınlara hakikatleri anlatmaya çalıştı. İslamdan kopmanın felaketlerini gösterdi. Sefaletimizin maddi ve manevi tablosunu çizdi. Gittikçe resmileşmeye yüz tutan Batıcı fikirlerin yön yön tenkidini yaptı.” Anadolu insanının bin yıllık tarihiyle olan, bağlarının koparılmasını da doğru bulmamış,gelenler için gidenleri yermemiştir.
Mehmet Akif, büyük bir bilgi ve bilgelik birikimine sahip olan Türkiye’nin, “Tek dişi kalmış canavar”karşısında, yitirdiği üstünlüğün, yabancı dış dinamiklerle değil,yerli iç dinamiklerle kazanılmasının derdindedir.
Dünyada bilim ve teknolojiyi bulan eller değil,bilim ve teknoljiyi kullanan önemlidir diyenler için, bilim ve teknolojinin vatanı yoktur,bulundukları ülkelerden alınırlar.
Mehmet Akif’in büyüklüğü: “Doğacaktır sana vaad ettiği günler Hakk’ın” demeyi bilmesinden kaynaklanır.