Kulak verin Hasan Sezâî’ye!..
Aşkın güneşi, dünyayı aydınlatmışken neden yarasa misali mağara köşelerine saklanır insan? Görmez mi yaratılan her zerre, aşk karşısında nasıl zayıf, dermansız ve hayran?
Aşkdur mazhar-ı küll-i eşyâ
Aşka mazhar-durur a’lâ ednâ
Aşkıla cilveye geldi emvâc
Aşkıla cünbiş ider çün deryâ
Aşkıla surete geldi Âdem
Aşkıla buldı beka bu’d-ı fena
Gayesi bizzat Allah olan sen, ben, biz gibi izafi kavramları ortadan kaldıran aşk, yalnız O’nunla vücûd bulur. Can evinde, Allah’tan gayrı neyin sevgisi varsa o ancak putun olur. “Allah bir göğüste iki kalp yaratmadı…” (33/Ahzâb: 4) ki bir gönülde iki sevda barınabilsin. Allah diyen mahrum kalır mı zannedersin?
Bulmışam cânân olmışam şâdân
Pes direm her ân sensin Allahum
Mahv idüp beni bulmışam seni
Dimezem kanı sensin Allahum
Terk iden varı buldı dil-dârı
Pes budur kârı sensin Allahum
Olgunlaşma evresine geçiş olan manevi doğum, beşeri iradeyi yaratıcının iradesinde eritebilen Hâcib-i Hakk sayesinde gerçekleşir. Ruhun yurdu olarak adlandırabileceğimiz melekût âlemiyle temasa geçebilmek için hem kâmil hem de mükemmil olandan feyz almak gerekir.
Merd-i kâmil hıdmetinde bu vücudı mahv iden
Nâsûtın lâhût ider ol kâmil-i insan olur
Mürşide dil vir dilersen cevherini bulmağa
Küntü kenzün kuflı çünki ekmel-i insandadur
Gönülle yapılır tüm muhakeme. Talib, Kâbe’den önce gönlü tavaf etmelidir. Cenâb-ı Hakk, yere göğe sığmazken bir tek orasını mesken edinir.
Göreli pertev-i ruhsar-ı dil-ârâyı gönül
Sanki pervanedür ol şem-i şebistâna döner
Nefsine emzirdiğin şehvet sütü, açmasına izin verdiğin her masiva gülü, vahdet balını yemeğe engel olur. Derviş, birer hayalden ibaret olan, günde bin kere gönlü kaplayan zevahirle mücahade etmeden, onları terk etmeden hakikat yangınlarında nasıl kavrulur?
Talib-i Hak ol gönül dünyaya gel itme heves
Mâsivâ canibine der-beste-dil ol itme ses
“Cefayı çekmeyen âşık, satanın kadrini bilmez.”(Lâedrî) Yana yakıla yok olmadan büyük cihad dedikleri bu savaşta galip gelinmez. “Uğrumuzda cihad edenlere, bize ulaştıracak yolları gösteririz…” (29/Ankebut: 69) âyetine sadık kalan âşık, karşılaştığı her yokuşun Dost’un cemalindeki perdeleri araladığını bilir, bilir de gönül huzuruyla teslimiyetini gösterir.
Âşık olan kişinün sinesi sûzan olur
Gözi yaşı dem-be-dem akuban umman olur
Kazandıkça derecelerin, hakikatlerin ihsan edileceği imtihanlara maruz kalırsın. İlahi tecellileri tevekkül ve tefviz boyutunda okumazsan isyan bayraklarını açarsın. Öyle ki “Allah’ın nimeti kadar, musibeti de kendini memnun etmedikçe” rıza makamına ulaşamazsın. Bu yolda “İlahe ente maksûdî ve rıdâke matlûbî” (Allah’ım maksûdum ancak Sen’sin ve matlûbum ancak Sen’in rızandır.) lafzını Hakk’ın binasına, gönlüne kazırsın.
Razıyuz ol afetün lutfına da kahrına da
Kulıyuz kurbanıyuz ne emr iderse şahumuz
Sevgide vahdet esastır. Menzil almayı hedefleyen “Lâ mevcude illallah” (Cenâb-ı Hakk’tan başka bir mevcut yoktur.) ile nefes alır. Çünkü hal-i hazırda bulunan bütün varlık, Allah’ın vücûd nûrlarından akseden zerreleri ve tecelligâhıdır. Kesret zulmetine boyun eğmeyen salik, O’ndan başka hakikî varlık bulunmadığı idraki ve şuuruyla kulaç atar tüm deryaya…
Âşık isen bul celâl içinde sa’y eyle cemâl
Ârif isen kesret içre vahdete irgür kemâl
Kesret-i nakdi bu yolda cümle sarf itmek gerek
Tâ ‘arûs-ı vahdete ola sezâ-vâr-ı visâl
O’ndan ayrı kalmak hicran, O’nun rahmetinden uzak düşmek ise hüsrandır. Vuslat durumunda olan kulun kalbi Allah’tan başka her şeyin tahakkümünden sıyrılır.
Ya virür maksûdumı yâhûd beni eyler helâk
Dâmen-i ‘aşka yapışdum eylemem hergiz ferâğ
Cenneti bir pula almaz neylesün erbab-ı aşk
Yâre vuslat kanda bulsa olur ol dağ üsti bağ
Kaynaklar:
Cebecioğlu, Ethem, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Ağaç Kitabevi Yayınları, İstanbul 2009.
Özuygun, Ali Rıza, Hasan Sezayî Divanı, Buhara Yayınları, İstanbul 2005.
Edirne’nin manevi sığınaklarından biri Hasan Sezai Hazretleri Dergahı.
Yüreğinize sağlık.
Güzel bir yazı. Kaleminize/Ellerinize sağlık.